19 Nisan, 2006

kaşıntı

Tanıdığım herkesin ama herkesin hayatında radikal değişiklikler oldu oluyor bu günlerde. Kendimi emekli teyzeler gibi hissediyorum. Ununu elemiş, eleğini asmış gibi. Hiçbir şey olmuyor. Sadece hep yapılması gerekenler var. Bir de kafamdaki anlamsız çarpışmalar.

Birileri geliyor, gidiyor. İnsanlar akıyor hayatımdan. Onların sorunları, onların yaşam kavgaları, onların hayalleri/hayal kırıklıkları. Birileri yaşıyor sanki, ben hep seyirci.

Ben ne zaman bu kadar seyirci oldum hayata? Neden müdahala edemedim duruma? Her zaman, tarafımdan yapılması gerekenler belirliyor gündemimi ve akacağım yönü.

Dünya seyahatine çıkmak istedim hep. Neden bekliyorum, neden korkuyorum, neden sürekli erteliyorum, neden sürekli "kaşınma Özlem" diyorum kendime? "Kaşınma Özlem, kaşınma!"

Kaşınıyorum.
Sanki herkes yaşıyor; sanki ben sadece seyrediyorum.
Kaşınıyorum.

Kaşır mı hayat beni?

7 yorum:

Yesim Arpat dedi ki...

Insanlar senin yaninda cozuluyor da boyle sahit oluyorsun herseye. Firtinalar kopuyor baska yureklerde de iyi mi oluyor sanki?
Ben sana hayran sen cama tirman yani.
Cik dunya seyahatine. Yemiyorsa kucuk kucuk cik. Kita seyahati falan olsun. Gelmeyen ne olsun...

Adsız dedi ki...

ozlem dunya seyahatinin ilk parcasi olarak seni bu taraflara alalim.

caponya disindaki yerlerde ben de sana takilabilirim -- izin izin verdigi muddetce.

Adsız dedi ki...

Bu yazdığın duyguları ben de hep hissediyorum, bana yapılan yorum ben su grubu bi insanmışım, girdiğim kabın şeklini alırmışım..... Sen diilsin sen de bunu hissediyorsun.

Geçen hafta bi eğitime gittim ve kendimce bu olaya çözümler buldum. Reklama girecek ama eğitimi alamasanız da kitabını okuyun derim. Ben en azından ilk günden önüme gelen teklifleri daha doğru tartıp hayır demeyi öğrendim. İleriki günlerden umutluyum, hayatım benim elimde olacak....:)

Reklamlar:
Eğitmenin tavsiyesi İngilizce'sini okumaktı .
Eğitim ya da kitap : 7 Habits of Highly effective people.

Yesim Arpat dedi ki...

Ozlem, bu kitap bende var. Audio CD'si bile var--tembeller icin. Getiricem, alma sen.

Su burcu da ates burcu da hissiyatlarin adamidir. Mantik insanlari toprak ve havalardir. En ariza Yengec burcudur. Sembolu Ay'dir. Ay Zodiac'taki en hareketli gezegen oldugundan habire degisir, yengec de degisir. Bir yengec gun icinde en az 4 kez mod degistirir,

Astrolojik Hafiye

OzlemPansiyon dedi ki...

Can Dündar’ın bir yazısını yollamış Funda. Konuyla ilgili baktım ki, hem beni de yaşarlar sınıfına koyuyor, ekleyivereyim dedim comment’lere…

Akşamları Ne Yapıyorsunuz?

Dümdüz bir soru size: Akşamları evde ne yapıyorsunuz?
Koltuğa uzanıp, hiç tanımadığınız Amerikalı dedektiflerle, hiç tanımadığınız Amerikalı haydutları mı kovalıyorsunuz? Yoksa yerli dizilere kaptırıp hiç bilmediğiniz konaklarda yaşanan hayatları mı seyrediyoruz?

Dört saat televizyon seyretmenin sekiz saat çalışmak kadar beyni yorduğunu biliyor musunuz?

Iki türlü hayat var:

1. Yaşanan hayat
2. Seyredilen hayat

Akşamlarınız televizyona kilitliyse, bilin ki, hayatı sadece seyrediyorsunuz! Akşamları evde ne yapıyorsunuz? Akşamlarınızı nasıl geçiriyorsunuz?

"Pek çoğu gibi biz de çekirdek çıtlatıp saatlerce televizyon izliyoruz" diyorsanız, durup bir düşünün lütfen; dünyaya birkaç kez daha geleceğinize mi inanıyorsunuz?

Böyle bir şey olsaydı, şimdiki hayatımızın bir bölümünü ziyan etmek şimdiki kadar acı sonuçlar doğurmayabilirdi belki.

Ne çare ki sadece bir hayatımız var. Bu da maalesef, çok kısa.

Ortalama altmış yılın yirmi yılı uykuda geçiyor. Kalan kırk yılın yirmi yılı çocukluk, eğitim, vesaire...
Son yirmi yılı da ziyan edersek, bize yaşanacak bir şey kalmaz. Akşamlarınızı sadece televizyona veriyorsanız, sayılı nefeslerinizden bir bölümünü çöpe atıyorsunuz demektir!

Çünkü televizyon izleyen kişi hayatta değildir, zira hiçbir şey yapmamakta, hiçbir değer üretmemektedir; bu da bir anlamda yaşamamak sayılır.

Ne mi yapmalı?
1. Ailece kitap okuyun, sohbet edin: Nasıl tanıştığınızı, ilk nerede görüştüğünüzü, sıkılıp sıkılmadığınızı, nerede nasıl evlendiğinizi, nikah şahitlerinizi, düğününüzü anlatın çocuklarınıza, onları hem dinleyin, hem de okumaya çalışın.

2. Gezin: Gezmek için ille de bir maksat olması gerekmez, en büyük maksat hayatı paylaşmaktır. Yakınsanız deniz kenarına inin, ayaklarınızı denize sokun ve becerebiliyorsanız taş sektirme yarışına girin. Sonra da güneşin pembe gülücükler saçarak batmasını seyredin. (Inanın televizyon seyretmekten çok daha keyifli ve dinlendiricidir) Ormanda hep birlikte yürüyün, ağaçlara isim takın, yol boyu açan çiçekleri sevin ve çocuklarınıza bunlarla sevmeyi öğretin (Ama bilin ki hayat öğrenmek ve öğretmekten ibaret değildir. Dinlenmek, eğlenmek gibi olgular da hayatın bir parçasıdır). Çocuklarınızla ilişkilerinizde asla öğretmen tavrı takınmayın. Onlarla arkadaşlık etmek dünyanın en keyifli işidir.

3. Akraba ve komşularla ilgi bağı kurun:
Onlara ya gidin, ya da onları size davet edin. Sohbetiniz televizyonsuz olsun ki tadı çıksın. Birbirinizi gerçekten tanımaya çalışın. Bilirsiniz, "Komşu komşunun külüne muhtaçtır."

4. Kültürel ve sanatsal etkinliklere katılın (Konferans, seminer, sergi, doğru sinema ve tiyatro). Hayatınızı biraz olsun renklendirecek başka şeyler de bulabilirsiniz. Yeter ki isteyin. Bir şeyi çok isterseniz, Allah sebebini halk eder ve çok istediğiniz şeye ulaşırsınız. "Olmaz ki" diye düşünüp taleplerinizi ertelerseniz, hiçbir yere ulaşamazsınız. Aile bağlarının güçlenmesi, paylaşacak şeylerin çokluğuyla mümkündür. Ne kadar çok şey paylaşırsanız aileniz o kadar güçlenecek, o kadar diri duracak ve mutlu olacaktır. Hatıra defterine televizyon dizilerini yazamazsınız. Oraya ancak yaşadıklarınızı yazabilirsiniz. Her gün bir şeyler yaşamalı ve bunları deftere geçirerek geleceğe tarih düşürmelisiniz. Bugün öyle bir hayat yaşayın ki, yarına da kalsın. Torunlarınıza filan anlatacaklarınız olsun.

Ayrıca unutmayın ki; Hayatı biriktiremezsiniz; ya her anını yaşayacaksınız, ya da ziyan edeceksiniz.
Artık cevap gelsin: Akşamları ne yapıyorsunuz? Yaşıyor musunuz, yoksa seyrediyor musunuz?

Adsız dedi ki...

fazla "mutluluk arama" / "günü yakalama" sendromuna girmemek lazım bence. hem insanı ziyadesiyle egosantrik yapar hem de gereksiz bir stres yaratır ("illa ki mutlu olucam" hesabı).

salıp gitmek lazım...

Bora Yengeç

Adsız dedi ki...

veya Nietszche'nin dediği gibi (doğru yazdım inşallah): "Love your fate".

BY