İran grubu her biri şahsına münhasır yeni harika insanlarla büyüdü. 29 Ekim’i fırsat bildik, Fest Travel’dan destek istedik, dünya harikalarının izini sürmeye 15 kişilik grubumuzla Ürdün’e gittik.
Sadece 3 günümüz ve görülesi çok yerimiz vardı. Sabaha karşı Ölüdeniz’deki otelimize vardık. Ortaokul yıllarından ismi hafızama kazınmış olan Lut Golu (Ölüdeniz) dünyanın en alçak ve en tuzlu gölü. Ziyaret ettiğim dunyanin 'en'leri listesine bir yenisi daha böylece eklendi. Tabii ki gerekli tüm şebelek şeyler yapıldı. Tuzun yoğunluğu nedeniyle kaldırma kuvveti şaşılası derece büyük olan suya batma denemeleri, Kleopatra'nın kozmetik dünyasına kazandırdığı ve gölün içinden avuçlamak suretiyle çıkarılan çamuru sürerek "cildimi ne gaddar şahane yumuşattı di mi?" muhabbetleri, bir el mesafesindeki Batı Şeria'ya "kaç saatte yüzerim abii?" hesaplamaları...
Lut Gölü'nden sonra rotamızı karayoluyla 3-3,5 saat uzaklıktaki Petra'ya çevirdik. Petra, uzun süre saklı kalmış "Gül Şehri". Indiana Jones serisinin birinden hafızama kazınmış, mutlaka bir ara görülecek listesine alınmış, dünyanın yeni 7 harikasından biri.
El kadar eşeğin sırtında 900'e yakın basamak çıktım, dağın tepesindeki Manastır'a ulaştım (Göz kırparak hala 2 karılık kontenjanı olduğunu söyleyen ve Petra içindeki mağarada yaşamını sürdüren eşekcimin verdiği bilgiye kadar 250 kg'ya kadar yük taşıyormuş bu hayvancağız). Eşeğimle Petra'da mutluluğu yakaladım yani. Hem Oğuz'un söylediği gibi o merdivenleri yürüyerek tırmanmak için gerçekten cimri olmak gerekiyor!:)
Petra'nın mağara erkeklerinin çoğu sürmeli. Zeytin zeytin gözleri ile 'yerinde' bakılırsa oldukça da çekici. Aramızda konuşmadık değil; bunları alsak, yıkasak paklasak... "Çiçek dalında güzeldir"e bağladık tartışmayı.
Italyan bir kadınla tanıştık. Uzun saç-sürme göz-mağara ve eşek sahibi kocasıyla gül gibi geçiniyordu boncuk satarak. Ardımızdan arya söyledi. Güzeldi. Mutlandırıyor insanı böyle hikayeler. Başka hayatları görmek, istersen bu bambaşka hayatın bir parçası olabileceğini düşünmek... Dünyada hala tüketilmemiş seyler var.
Son günümüzde Lawrence of Arabia filminin çekildiği Wadi Rum'da jip safari yaptık. Planda yoktu ama Ürdün'ün Kızıldeniz kıyısındaki sahil şehri Aqaba'ya gittik. Sharm'dan yeni dönmüş bir insan olarak karşılaştırma yapmam gerekirse Sharm balık çeşitliliği açısından çok daha zengin. Ama Aqaba'nın mercanları da estetik açıdan Sharm'ı döver.
Araya zaman girdi ve duygumu kaybettim işte. Ortada da bu uyduruk yazı kaldı. Şimdi gözüm Kurban Bayramı tatilinde. Nereye gitmeli? Nereye gitmeli???