15 Aralık, 2006

burasi kadikoy, buradan cikis yok


Futbol takipciligini, bir takimin taraftari olmaktan keyiflenmeyi, takimin galibiyetiyle mest olup, yenilgisiyle eziklik duymayi birakali cok oldu. 20'li yaslara kadar erkekler arasinda yer bulmak icin kacinilmaz eglencelerden biriydi bu. Az maca gitmedim, az tezahurat etmedim, az dovusmedim, az spor sayfasi okumadim gencken. Son yillarda ise acikcasi ilkel buldugum ve hatta biraz asagiladigim bir durumdu, bu derece tutkuyla taraftar olma, kendini o takimla ozdeslestirme hali.

Yurduma gelir gelmez yapacagim ilk seylerden biri Fenerbahce macina gitmek mi olacakti (Henuz Bogaz'da yurumemis, arkadaslarimin cogunu gormemis iken)? Ben kim, Fenerbahce maci kim? Hem ben Galatasaray'liyim. Sevdiklerimi gorecegim icin ya da futbolun cok onemli oldugu bir kitadan henuz memlekete donmus, orada bol bol futbol muhabbetine sahitlik etmis, Maracana'da mac seyretmis biri olarak, belki de Alex'in dedigi 'compare & contrast' icin gittim. Itiraf ediyorum: Cok eglendim!

Pek heyecanli bir macti. Taraftarlar da bizimkilerden iyi olmasin, gercekten basarili. Kisik olan sesim bir miktar daha kisildi. Bol bol islik caldim. Yuuhh diye bagirdim filan. Iste karsilastirma: Bizim taraftar Brezilyalilari da, Arjantinlileri de kesinlikle dover. Bir gol attik, 3 kisi tepemde. Kafamdan sapka uctu.

Yani manyak olmayalim, dozu abartmayalim, su futbol hic fena bir spor degil seyretmek icin. Hele bayik beyzboldan sonra.

Raki guzel, kebap guzel, futbol guzel.
Hosgeldim memlekete! :)

12 Aralık, 2006

varan 3: pansiyon istanbul'da

Gozumun nuru Istanbul, gozumun nuru Pansiyon, gozumun nuru dostlarim...

Arkadaslarim is-guc dememis gelmis P.tesi alana beni karsilamaya. Hizli tarafindan bir aile ziyareti, sonra Haf. tarafindan toplanip Pansiyon'a transfer. Dostlarin biri gidiyor, biri geliyor. Gece sabaha kadar muhabbet. Oglen Onur dayandi kapiya, ittir kaktir uyandirildim. Omlet yapti, gitti. Gun boyu kabul surdu. Aksam icli kofte, yogurtlu beyti, parmak lahmacun:)

Konusmaktan sesim kisik, tam olarak mutlululuk maymunu oldum. Haftasonu kisa bir tatil yaptim geldim sanki. Yok yok. Hic gitmemis gibiyim. Billahi hatirlamiyorum bi sey! Gelmeyin dedim ustume.

Nasil biraktim gittim?
Su dakika ona inanamiyorum ben!

10 Aralık, 2006

varan 2: pansiyon new york'ta

Feci patladim arkadaslar!:)

Yani hani ustumde su pozitiflik olmasa, coktan salya sumuk olmustum. Washington DC'ye mecburi inis yaptik. Ucak bozuldu ve NY'tan Istanbul'a kalkan ucagi kacirdim. 2.5 saatlik yol, cikti 7.5 saate.

Su dakika kalacak yerim yok (En ucuz otel 190$), karnim ac, gozlugumu kaybettigim icin gormez haldeyim, bavulum kayip. Ustune ustluk Istanbul'a gidemedigim icin haftasonu, herkesi topluca gorme sansini da kacirdim.

Bu bir test, biliyorum. Ondan hala sakinim! Perdenin arkasindan biri beni izliyor, bakalim simdi napcak diye:)

09 Aralık, 2006

varan 1: pansiyon atlanta'da

Gidememeye hazirlanmistim. Diyordum kendi kendime, "En kotusu ne olur? Toplar bavulu aynen donersin otele. Hem Cape Town'dan kanka yaptin. Otelin gorevlisi de asik gibi. Tasitmaz koca bavulu. Sorun var miymis? Yokmus!"

Hikayemin basini bilmeyenler su dakika niye vatana donemedigimi de tam anlayamamistir. Durum ozetle su: Delta Airlines'in calisan yakinlarina sattigi ucuz bir biletle yolculuk etmekteyim. Ucuz etin yahnisi, ucakta ancak yer varsa ucaga binebiliyorsun. Sorun su ki, ucakta yer olup olmadigi, ucagin kalkmasina 10-15 dk kala belli oluyor. Sen bu arada tum kontrolleri, check-in islemlerini, havalimani vergi odemelerini vs yapmis, 3 saat harcamis oluyorsun. Isin hazin bolumu, bunca efordan sonra "Kusura bakmayin, sizi ucaga alamiyoruz demeleri".

Aylardir yollarda olmanin verdigi guven ve son gunlerde kazandigim her seye pembe gozlukle bakma yetenegiyle, Persembe gecesi ucaga binemeyince, aptal aptal gulumsemis ve "Vardir bi hikmet!" demistim.

Cuma aksami (dun yani), yine saatlerce takildik kuyruklarda. Persembe ucaga binemeyen yolculara bir de yeniler eklenmis. Olmusuz 17 kisi. Boyle durumlarda ucaga ilk kimin alinacagini calisanin kidemi belirliyor. O da yasla gelen bisey. Yani benim biletin kidemi muhtemel kotudur.

Durum aciklandi; 17 kisiden sadece 5 kisiyi aldilar, icinde benimde oldugum kalanlara nanik dendi (Persembe garibanlarinin tamami yine patladi). Hemen herkes aglamaya basladi. Amerikan tavirlari devreye girdi: Mudurle gorusmek istendi (Turkiye'de "Sen benim kim oldugumu biliyorsun" davranis kalibi varsa, ABD'de de "manager gorusmesi" var. Cok eglenceli). Tum bu kargasa icinde bende ayni anlamsiz siritma. "Canim daha yasanacaklar var demek" sukuneti:) Bu hali "kiz Buenos Aires'e bayildi, donmek istemiyor" seklinde yorumlamayin sakin. Baska bir hal. Gereksiz bir pozitiflik var uzerimde. Zekami filan kaybetmis gbiyim.

Ben oyle ortamlarda takilip, insanlarla konusurken, inanilmaz bir sey oldu. Ucus hakki cikan 5 kisiden 2'si ortada yok. Herhalde bir vakit umutlarini kaybedip gitmisler. Sirayla kidemlerine gore kalan yolculari anons etmeye basladilar. Ben geyik yaparken, kalanlar da alandan ayrilmis. Koltuk bana kaldi. Hohoyt!:) Kostur kostur bindim ucaga, son kisi olarak. Bir sey hissedemeden koptum kitadan. Sagolsun bir de business ucurdular. Film, yemek, icmek derken Atlanta'ya varmisim bile. Bitli hostelden cikip gelmistim. Hayat iste! Bir gun yerde, obur gun gokte.

Simdi Atlanta'da NY ucagi icin ayni sancili bekleyis surmekte. Icimde bir his, bugun hem NY, hem de Istanbul ucaginda yer bulacagimi soyluyor. Bulamazsam da sorun yok. Starbucks'in oldugu bir ulkedeyim. Niye sorun olsun ki? :)

08 Aralık, 2006

usudum ustumu ortsene anne

'Eve donus'u yazdim ama benim hikaye 'eve donemeyis' olacaga benzer. Dun aksam binemedigim ucaga, bakalim bu aksam da binemeyecek miyim?
Gidip de yazamadigim yerlerin resimlerini ekleyeyim bari, su bekleyis bir ise yarasin!

"Dunyanin en guney sehri" olarak unlenen Ushuaia'ya sadece 12 km uzakliktaki Tierra Del Fuego (Ates Topraklari) Ulusal Parki.


Ushuaia aciklarindaki bir ada, komsularindan pek de farki yok!

Arjantin'in buzullari ile unlu El Calafate sehrine 80 km uzakliktaki Los Los Glacieres Ulusal Parki'nda yer alan Moreno Buzulu. Buyumeyi surduren ender buzullardan. Nefis bir manzaraydi gercekten!

Los Glaciares Ulusal Parki, bu sefer at sırtında gezerken...


Son gunlerimi Patagonya'nin ulusal parklarinin temiz ama pek soguk havasinda, bol hareket gecirdim. Vucudumda agrimayan tek yerin, kafamda saclar olmasi bundan olabilir mi? Ozellikle 9 saatlik 'at ustunde Patagonya' fantazisi beni mahvetti! Gercekten her yerim tutuk su dakika. Belki de ucaga binemedigim iyi olmustur.


Ve dunyanin ucunda Turk gormedigimi saniyorsaniz buyuk yanilgi icindesiniz! Tabii ki gordum. Ushuaia'da hem de:)

O gun liman iscileri eylem yaptigi icin elimde tekne bileti, kaldim kapida. Bari su meshur Ushuaia hapishanesine gideyim dedim. Ta taaaam... Yan odadan gelen 2 kelime Turkce hemen carpti kulagima. Kosarak takip ettim sesi. "Merhabaaaaa... Ben de Turk'um!":)

Fest Travel'in 20 kisilik yolcu ekibi ve rehberleri sevgili Saffet beni bagirlarina basti. Otellerinde gule eglene bir aksam yemegine katildim. Pek guzel oldu yani:)

eve donus

Gozyaslarina bogulmamak icin apar-topar bir veda ile kosarak kacmistim sirketin bahcesinden. Bindigim takside o kadar cok gozyasi dokmustum ki taksici telaslandi. Dudaklarim, ellerim titreye titreye vardim eve. Pansiyon'da ulkeye o gun donen Hafiye, Mutlu ve Ilker. Acinin paylasilabilirligi yalan. Herkes kendi dramini yasiyor.

Toronto'da Olcay'dan ve Montreal'de Oguz'dan ayrilirken de cok gozyasi dokmustum. Sanki ben o vakit oksuz kaliyordum, sanki ben o vakit gercekten gurbete gidiyordum. Bindigim araclar uzaklasir ve dostlar evlerine donerken, ben nereye gidiyordum sahi? Ne diye gidiyordum?

Insanlarin imrendigi ve benim de yillarca hayalini kurdugum bir is yapiyordum ama hic de oyle keyifle yasamiyordum durumu. Sanki yenilmistim hayata, ceza olsun diye kendimi surgunlere yolluyordum.

Yollar kucak acti bana. Yaralarimi sardi. Yanitlari yolladi.

Tebdil-i mekanda ferahlık yokmuş aslında.
Acının yüzölçümü yeryüzünden çokmuş aslında.


Ben aciyi degil, sevinci sectim!
Drama kraliceligi bitti yani. Bakalim boyle de sevecek misiniz beni?

Kalbim buruk ayrildigim yuvaya, huzurlu donuyorum. Bir zafer kazanmis komutan gibi degil ama. Bir gezgin gibi. Gorecegini gormus, alacagini almis.
Tamamlanmis.

06 Aralık, 2006

dunyanin ucundaki fener

Jules Verne kitaplariyla gecti ilkokul yillarim. Denizaltinda Yirmibin Fersah, 80 Gunde Devr-i Alem, Balonla 5 Hafta, 2 Yil Okul Tatili, Dunyanin Ucundaki Fener, Aya Yolculuk ve Turkce basilan daha hangi kitabi varsa...


Sonra ortaokul yillarinda gun gelip muhim bir insan olacagimi sandim. Olmak istedim. Arif Nihat Asya gibi sairlerin siirlerini okudum. Kendime gazlar verdim (Dalga gecen olursa, dayagi yer, soyliim!:))

Birak, bozuk saatler yalan yanlis islesin
Çelebiler çekilip haremlerde kislasin
Yürü arslanim! Fetih hazirligi baslasin!
Yürü hala ne diye kendinle savastasin?
Fatih'in Istanbul'u fethettigi yastasin.


:)

Fatih'in Istanbul'u fethettigi yasi coktan gectim, ama onemsedigim bir fetih gerceklestirdim! Amerika'nin en kuzey ulkesi Kanada'dan baslamistim yolculuga. En guneydeki sehir Ushuaia'da, "dunyanin ucundaki fenere" el salladim, donuyorum.

Bandolar hazirlansin!

02 Aralık, 2006

patagonya


Patagonya, her gezginin hayallerinin uzak kosesi…
Detaylı yazmıyorum, yazının alası zaten yazılmış. Tıklamanız yeter!

Peninsula Valdes’e ulasmak, balinalari, penguenleri, fokları izlemek ve dogadan nasiplenmek icin 2 gun takiliyorum Puerto Madryn’de. Asagidaki resimler P.Madryn'den.

Su an ise dunyanin sonu, Ushuaia'dayim. Antarktika sadece 1000 km uzakta:)

Gizlice binsem bir gemiye, yakalansam ne yaparlar ki?







01 Aralık, 2006

giderim alisigim gitmelere

Peru-Puno’da tanistigim Gerardo’dan baska, oraya gitmeden once Uruguayli tanidigim olmadi hic. Ama dersimi rehber kitaplardan iyi calismistim ve birlikte gezdigi Arjantin’li Guido ile aralarina nifak tohumlari ekmeyi basardim tanisir tanismaz:)

Ozlem: Sizin ulkeleriniz iliskisi nasil? Pek iyi degil diye duydum.
Genclik: Yok canim, superiz.
Ozlem: Valla bilmem. Ben kitaplarin yalancisiyim. Uruguay, Arjantin bayragindan kopya cekmis!
Gerardo: Aaa, yok canim bizim bayraklarimiz cok farkli.
Guido: Eee, o kadar da farkli degil canim. Bizimkine bayagi bir benziyor harbi .
Ozlem: Hem tangonun hangi ulkede ciktigi da tartisma konusuymus. Ama ben tangonun Arjantin’de dogduguna inaniyorum. Tangonun dogdugu binayi bile gezdim San Telmo, Buenos Aires’te. Hem onlara daha cok yakisiyor tango. Hehe:)
Gerardo: Bu konu gercekten kesin degil. Nerede dogdugu mechul. Arjantin daha buyuk bir ulke oldugu icin onlara mal edildi ama?!?
Guido: Hops! Orada dur bakalim.

Atesli milletler bunlar. Bizim gibi iddiaci, hemen gaza gelmeye de fazlasiyla musait bunyeleri. Hal boyle olunca, biraz kiskirtma ile eglence kacinilmaz.

Uruguay’a tabii ki gidecektim ama Eda’nin gelisinin ertesi gunu Buenos Aires’ten sikilmasi sonucu hizli bir kararla Uruguay topraklarina daldik, birlikte olacagimiz bir haftanin 4 gununu Uruguay’da birlikte gezerek gecirdik.

Uruguay’in sirin sehri Colonia, Buenos Aires’ten hizli feribot ile 1 saatlik uzaklikta. BA’daki ilk 3 gun boyunca “Burasi egsoz kokuyor, cok gurultulu, pis, cok fakir” vb sekilde soylenmeleriyle kanimi kurutan Eda’nin sonunda yuzu guldu Colonia’da (20 kusur yildir memleketten uzak yasayan ama hep bir gun donmeyi hayalleyen Eda’ya, TR’de barinma sansinin olmadigi tarafimdan defalarca hatirlatildi). Colonia, gercekten cok cici bir kasaba. Hemen, en minisinden bir arac kiraladik. Bizim tatil koylerinde bavul tasimak icin kullanilan, benim de her zaman bir tur atma umuduyla komilerle kanka olmama sebep olan araclar var ya, onlardan iste. Bunlar niye TR’de trafikte kullanilmaz ki? Ben motor yerine donuste bunlardan mi alsam? Nefis is goruyor. Insan nelerle mutlu oluyor iste. “Cocuklar gibi sen” dort donduk koyumuzde. Zaten el kadar yer.

Ertesi gun baskent Montevideo’ya gectik, BA’dan bildik Eda hayal kirikligi aynen sahneye cikti. Miami’nin gunesine, denizine, zenginligine aliskin Eda, sehrin yasam kavgasinda, karanlik binalarinda depresyona girdi yine. Orada da bir geceyi zor tamamlayip Uruguaylilarin (ve hatta Arjantinlilerin) meshur sayfiye sehri Punto Del Este’ye uzadik, deniz kenarinda temiz havayi soluyunca Eda’nin gul yuzu aydinlandi yine.

Punto Del Este’ya gitmeyi, en cok Casa Pueblo’yu gormek icin istiyordum. Gecen ay Gulten Dayioglu’nun Antarktika ve Patagonya’ya yaptigi cruise seyahatini anlattigi bir kitap okumustum (Abla Pansiyon’un TR’den tasidigi kitaplardan biri). Bu evin nefis bir hikayesi vardi kitapta anlatilan. Bayiliyorum hikayelere.

Ulkenin onde gelen ressamlarindan Carlos Paez Vilaro’nin Akdeniz esintisi tasiyan villasi Casa Pueblo. Evin hic bir bolumunun duz hatlarda olmasini istemeyen Vilaro, sanatindaki abzurt yaklasimi mimari alana da tasimis. Ortaya masal kitaplarindaki gibi pek cici bir ev cikmis.

1972 yilinda Vilaro’nun oglunun da icinde oldugu bir ucak Ant daglarina cakilir. Gunler suren aramalar sonucsuz kalir ve ucaktan iz bulunamaz. Kazanin uzerinden gunler gecmesine ragmen Vilaro oglunun oldugune inanmaz, umudunu yitirmez. Sonunda kazadan kurtulan bir grup insanin, vahsi doga kosullarina ragmen, kayip olduklari sure icinde de hayatta kalmayi basardigi ortaya cikar. Vilaro’nun oglu da bunlardan biridir. Yanda kavusma anlarinda cekilmis fotografi goruyorsunuz. Bu ucak kazasindan bir film ortaya cikar: Alive (Kazadan kurtulanlarin, olen arkadaslarini yemek zorunda kaldiklarini hatirlarsiniz filmi seyrettiyseniz).

Dayioglu’nun kitabinda, Vilaro’nun, ogluna yeniden kavusunca, Casa Pueblo’yu devlete bagisladigini okudugumu hatirliyorum. Oraya gidince gordum ki Casa Pueblo ozel mulklugunu koruyor. Halen hayatta olan 83 yasindaki Vilaro evin bir bolumunde yasiyor. Diger bolumler ise parayla gezilebilen bir sanat galerisi ve otel olarak isletiliyor. Kimsenin kimseye bir sey bagisladigi yokmus yani.


Uruguay; Brezilya ve Arjantin’in arasina sikismis, tarihte de Portekiz ve Ispanya’nin arasinda cekistirilmis, 3.5 milyon nufuslu, Guney Amerika’nin 2. kucuk ulkesi. Uruguaylilar tum GA uluslari arasinda bana Italyanlari en cok hatirlatan millet oldu; ayni melodik konusma, el kol hareketleri filan. Eglenceliler:)

Uruguay’dan dondugumuzde cebimizde tam olarak 5 kurus kalmamisti ve Eda’nin ucagini bekliyorduk (On kusur yil once Yonca ile ciktigimiz Kusadasi seyahatinden, 2 belediye otobusu bileti ile donmustuk; biri ona, biri bana. O ani hatirladim durum karsisinda). Gece olmus benim nerede kalacagim mechul, ATM makinasi yok, esyalar o dakika bin ton gorunmekte gozume, Eda’nin banka karti kayip, ucagina pek az zaman var. Eger havaalaninda bir vergi odemesi gerekiyorsa neresinden odeyecegi ikimizin de kalbini sikistirmakta. Mucizevi bir sey oldu (Bu seyahatte gerceklesen onlarca mucizeden biri daha); Iki pesomu sikistirdigimi hatirladigim cuzdanin gizli gozunden 100 USD cikti. Yola cikana, evren yardim ediyor. Bana inanin! :)

Uruguay’dan sonra bir gece daha Buenos Aires’te kalip sonra guneye dogru basladim uzun yolculuklara.

Giderim alisigim gitmelere / Gerek yok isyan etmelere

Son dakikaya kadar hala icimden bir ses “Yeter, don artik” demeyi surdurdu. Neden bilmiyorum, ama artik bu yolculugun misyonunu tamamladigini ve bir an once “eve” donmek gerektigini dusunmeye baslamistim.

O sese kulak verseydim, balinalara el mesafesi yaklasmayacak, penguenler ve foklara goz kirpmayacak, cocuklugumda hayallarimi susleyen dunyanin ucundaki fenere ulasamayacaktim (gerci hala gormedim ama pek yakin).

Kac kisiye nasip olur ki bu?

29 Kasım, 2006

aslan parcasi

Patagonya, Puerto Madryn´de, yari bakkal, yari internet cafe olan bir mekanda otobus saatimin gelmesini bekliyorum. Tembel tembel mesajlarimi okurken ekranda bir msn penceresi beliriyor: Aslan Parcasi online olmus. Ahanda! Kim ola ki bu Aslan Parcasi? Benim arkadaslarim boyle abuk isimler takmaz!

Bir an kendi msn account'umda oldugumu sandim ama ben msn'e girmedim ki?

Ozlem:
Turk musunuz?
Aslan Parçası: Evet
Ozlem: Bu kimin accountu?
Aslan Parçası: Haydaa! Hack'ledin mi adami? Israilli bir is adaminin.

Heyecanla anlatmaya baslayacagim, yani su Patagonya'da yolda yururken Turk gormus gibi oldum, pek sevincliyim, hem bu aslan parcasinin resmi de hic fena gorunmuyor. Hehe. Heyecanlandim simdi. Hemen olayi kontrolum altina alayim, agirligimi koyayim.

Ama, amaa...
Bizim aslan parcasi bilgisayar dehasi bir Turk'un alemleri estirdigini sanmakta oldugundan muhtemel, toz olmus bile!
Uhuuu.
Ama, amaa...

25 Kasım, 2006

kayip sehir, machu picchu



Neden gizemli olan seyler cekicidir?

Tamamen ciplak bir kadin yerine usturupla acan, az biraz gorunen dekoltesinde binbir gece masallari vaadeden kadinlar (Yani ben erkek yazarlarin yalancisiyim. Yoksa nereden bilicem hangi kadin cekici?)…

Ya da karanlik erkekler (Bu konuda kesinlikle fikir yurutebilirim!)… Hayatiniza apansiz giren, nerelerden gecerek bugunlere ulastigi bir turlu tam netlesmeyen ve muhtemel ne yaparsaniz yapin hic bir zaman tam olarak cozemeyeceginiz, geldigi hizda elinizden kayan erkekler…

Dogru bir benzerlik olmayacak, farkettim ben de. Ama etkili bir giris oldugunu kabul edin canim siz de:)

Machu Picchu, 95 yil once Amerikali bir bilim adami olan H.Bingham tarafindan, kaynaklarda gecen baska bir Inka sehrine ulasmaya calisilirken sans eseri bulunmus. Bulunmus ama... Inkalilarin yazi kullanmamasi, onlarla ilgili kaynaklarin sadece Ispanyollarinki ile sinirli olmasi nedeniyle sirlarini hala koruyor. Neden yapildi, kimler yasadi, nicin apansiz terkedildi, niye bunca yil bulunamadi vs. Pek cok ayri senaryo uretilmis. Aslinda gizli kalmis olmasi o kadar mantikli ki! Bunu oraya gidince ve sehri sarmalayan daglari gorunce daha iyi anliyorsunuz.

Machu Picchu’ya gitmenin 2 yolu var; Cusco’dan 4 saat suren tren yolculugu ya da Inkalilarin yaptigi gibi tabana kuvvet yurumek; yani meshur Inka Trail. Ben tembel isi olan treni tercih ettim.

Gerci ziyaretci sayisinda kisitlama getirildigi icin oyle caniniz istedigi anda Inka Trail’e katilamiyorsunuz. Gunler oncesinden rezervasyon yaptirmak gerekiyor. 3000 metrelerde ortalama 4 gun surecek bu yolculuguna katilmadan once fiziksel kondusyonunuzun uygunlugundan emin olmakta fayda var. Rehber en onde basip gidiyor, grubun en arkasinda kalip hem ozguven incinmesi yasamamak, hem de jungle ortaminda bir basiniza kalmamak icin grup ritmine uymak onemli. Buralarda “Canim, parasini verdik. Bize sahip cikmalari lazim” tatilci psikolojisinin islemedigini dinledigim hikayelerden biliyorum. Boyle bir yolculuga yine de cikmak isteyenlerin birkac gun once gelerek yukseklige alismalarini oneririm. Normal yolda yururken bile insani bitap dusuren, nefes problemleri yaratan bu durum, formunuzun zirvesinde olsaniz bile beklenmedik zorluklara yola acabilir.

Machu Picchu cok guzel. Uzerinden neredeyse 10 gun gecti, ben bu arada 2 ulkeden daha gectim, ama hatirasi tum tazeligiyle hala aklimda. O guzellik disinda muhtemel daha uzun sure aklimdan cikmayacak manzara, yasam sevinciyle dolu yasli turistler. Duz yolda yuruyemez dedigim bastonlu bedenler, benden onde keci gibi tepelere tirmaniyor azim ve istekle dolu. Merak duygularini, dunya guzelliklerinden aldiklari neseyi, yasama sevinclerini giden genclikle kaybetmemis insanlar bunlar. Bizim ulkemizde 50’sine gelen insan ote tarafa gecmeye psikolojik olarak hazirlanmaya basliyor. Hayatta artik ne yapabilecekse yaptigini dusunen, beklentilerini kaybetmis ya da beklentileri sadece cocuklara, torunlara endekslenmis, yasam sevinci cilizlasmis 50 yas uzeri insanlarla dolu ulkemiz. Olumu beklersen, olum uzatmadan geliyor bence.

Machu Picchu’dan sonra bir gun daha Cusco, sonra Lima, sonra yeniden Buenos Aires… Ve Eda ile hakikaten edali gunler. Bana prenses diyen Steve gelsin de gercek prenses neymis gorsun!:)

“Igh!.. Ozlem, bu otel cok pis” (O sirada hatunun bunyesinin asgarisi oldugu icin 4 yildiz otelde konaklamaktayizdir)

Azar azar azalttik yildizlari. En son baktim krallar gibi uyuyor Uruguay’daki yildizsiz odamizda. AC yok diye soylenmekten bile vazgecti. Actik odanin camini, mis gibi dogal hava. Bir hafta daha kalsa tum uyuzluklarindan arinacakti bence, ama Miami ve hayati onu bekliyordu. Gitti biraz once.

Beni ne bekliyor?!? Az kaldi donusume...

16 Kasım, 2006

inkalar, gunesin ogullari

Himalayalari andiran manzaralar sebebiyle Peru’nun Katmandusu deniyor Cusco’ya.

Amerika’nin en onemli arkeolojik bolgesi, GA’nin duzenli yerlesime sahip olmus en eski sehri, Inka Imparatorlu’nun baskenti. Simdilerde ise bir turizm cenneti.


3326 metre yukseklikteki sehir, deniz seviyesinden gelenleri fena carpabiliyor. Bazi turistlerin ilk gunlerini yukseklik hastaligina yakalanarak yatakta gecirdiklerine sahit oldum.

Cusco’yu ve Machu Picchu’yu anlatmadan kitanin tarihinden ve Inkalardan biraz bahsetmemek olmaz.

Kabul goren dusunce Amerika’ya gocun Dogu Asya’dan (Bering Bogazi ve Alaska uzerinden) 12.500 yil once basladigi seklinde. Hangi ulkeye gidersem gideyim, agzimi acana kadar o ulke vatandasi sanilmam seklindeki kisisel deneyimim ile ben de bu goruse katiliyorum. Yani eskimolar ve kizilderililer bence de Turk:)

15.yy’da Colombus’un Asya’nin zengin baharat adalarina ulasacak yeni bir yol bulma cabasi, kesfini kendisi farketmemis olsa da, kitanin tum kaderini degistirmis.

Pre-Colombian period denen, Colombus’un kesfine kadar gecen binlerce yillik zaman icinde Guney Amerikalilar, avcilik ve ilerleyen yillarda da tarimla ugrasan, daginik gelismemis topluluklar olarak yasamislar. Son birkac bin yillik donem icinde ise gelismis sayilabilcek bazi toplumlar on plana cikmis; Peru’nun merkezinde Wari, kuzey sahillerinde Chimu, Cusco’da Inka ve Bolivya’da Tiwanaku.

Inka, Colombus oncesi donem icindeki en sofistike uygarlik. 1430 yilina kadar Cusco ve vadilerinde takilan kucuk bir devletken, komsu topluluklarin saldirilari canlarina tak etmis, “en iyi savunma saldiridir” diyerek Ant Daglari boyunca “onumuzu gelene bir tekme” seklinde ilerlemisler. 16 yy baslarina gelindiginde kuzeyde bugunun Kolombiya’si, guneyde merkez Sili’ye kadar sinirlari genislemis (Ekvator, Peru, Bolivya, Sili ve Arjantin’in Ant bolgesi), en az 12 milyon insani yoneten bir imparatorluk olmuslar.

Inkalarin topraklarina toprak kattiklari ve guclerinin zirvesine eristikleri bu donemde Avrupali da bulduklari topraklardaki zengin madenlerin kokusunu coktan almis bulunmus. Ispanya ve Portekiz, Asya ve Afrika Portekiz’de, Guney Amerika’da kesfedilen yeni topraklar ise Ispanya’da kalacak sekilde bir anlasma yapmis ve birbirlerinin yoluna cikmamayi kararlastirmislar. Ancak yapilan anlasmadan birkac yil sonra Portekiz Brezilya’yi kesfedince anlasma revize edilmis.

1525 yilinda Inka Imparatoru Huayna Capac olurken, imparatorlugu 2 oglunun birlikte yonetmesi icin paylastirmis.Kuzeyde kalan topraklar (Ekvator, Quito bolgesi) Atahualpa’ya, guneydeki topraklar ise (Cusco bolgesi) Huascar’a kalmis. Ilerleyen yillarda 2 kardes iktidar icin birbirini yer ve ic savas nedeniyle imparatorluk kan kaybederken, Ispanyol Pizarro az sayidaki ama kaliteli ordusuyla guneyin altin imparatorlugu Inka’ya olduren darbeyi indirmis (Ic savasin firsatci Batili’dan baska kimseye faydasi olmadigina bir ornek daha!).

Jared Diamond’ın "Tüfek, Mikrop ve Çelik" isimli kitabini okumustum yola cikmadan hemen once, Mark sayesinde. O kitapta Pizarro´nun Inkalilari nasil altettigi cok carpici bir sekilde anlatiliyordu. Kitap ustune yazilmis bir yazi buldum. Ozet bilgi almak isteyenler linki tiklasin!

Cusco’ya gelirken nihai hedefim her gezgin gibi Machu Picchu’ya gitmekti. Cusco’da anladim ki Inkalarin izleri bu sehirin ve civar tepe ve vadilerde her yere yayilmis. Ispanyollar geldikleri gibi tum medeniyeti talan edip, her yeri yakip yiksalarda, yeni sehirlerini Inka medeniyeti ustune kurmuslar. Cusco, Inka taslari ustune oturtulan kolonyal mimari eserleriyle dolu. Cusco’da ve Cusco yakinlarindaki Sacred Valley’de Inka kalintilarini gormek mumkun. Saqsaywaman, Pukapukara, Pisac, Ollaytaytambo bunlardan yalnizca birkaci (Yukarida, bu arkeolojik bolgelerin fotograflarini goruyorsunuz).

Bir yandan Cusco’da Inka Medeniyeti’ni tanimaya calisirken, diger yandan da akip giden gundelik hayati ve Inkalarin torunlari olan Perululari anlamaya calisiyorum. 300 binin uzerindeki nufusuyla Cusco’da bugun baska bir hayat var. Birkac gun icinde Peru’da belediye baskanlik secimleri yapilacagi icin tum ulkede bir secim cumbusu yasaniyor, bize de renkli kampanya etkinliklerini izlemek dusuyor.

15 Kasım, 2006

titicaca´nin kardelenleri


Bolivya ve Peru’nun paylastigi, Guney Amerika’nin en buyuk golu: Titicaca. Tasima yapilabilen dunyanin en yuksek tatli su golu (3820 m) ayni zamanda. Efsaneleri, tarih boyunca gorup gecirdikleri, uzerinde saz adalar kurarak alternatif bir hayat suren insanlariyla ozel bir yer. Inka mitolojisine gore gunes buradaki Isla de Sol adasinda dogdu. Bolivya tarafinda yeni bulunan bir arkeolojik alan nedeniyle kayip uygarlik Atlantis´in aslinda bir kita degil, bu goldeki sular altinda kalan adalardan biri olup olamayacagi da tartisiliyor.

Uru´lar sazdan yaptiklari yuzen adalarinda yasiyorlar. Saz adada olmak garip geliyor bana. Uzerinde yurudukce saz esniyor, biraz icine gomuluyorum. Ogreniyorum ki sazlar curudukce yenileri ile degistiriliyormus. Ada 12 yilda tamamen curuyor ve yenisi yapiliyormus.

Titicaca Golu’ndeki cocuklari nasil anlatmali? Ciplak ayaklariyla sazlarin ustunde zip zip, gelen turistlerden bir seyler kapmaya calisiyorlar. Tombis yanaklari soguk ve gunesin karisik etkisiyle muhtemel, siyaha kacan bir kirmiziyla boyanmis sanki, narin cocuk derileri kalinlasmis.

Uruguay’li arkadasim hazirlikli; yaninda seker getirmis cocuklar icin. Cocuklarin hepsi onun tepesinde. Gozleri doluyor bir ara. Yuregine bir sey oturdugunu soyluyor. Benim de oturdu. Iste o gunden beri surekli icimden Kardelen´i soyluyorum.

Ne senden fazlayım, ne senden az/ Aynı macerada ayrı biraz/ Gözle biçim biçim, kalple anlar içim / Ayrı gayrı olmaz, sen yoksan ben hiçim
- Aç kardelen, aç / Dağın olayım, suyun olayım, göğün olayım, aç
Her çiçeğin kar altından güneşe giden masalında / Yaşamak yeniden tazelenir, yeniden anlamlanır / Işığa uzanırken kardelen kış rüyasından / Ümidin mucizesiyle, sevince uyanır.


13 Kasım, 2006

cusco´da bulusma

Dandik bir hostelin, zeka fakiri gorevlisini asarak 2 ay once Kolombiya´da biraktigim Steve´i bulmaya calisiyorum:

O: Merhaba, burada kalan bir arkadasimi gormeye geldim.
G: Adi ne?
O: Steven Hall, Kanadali.
G: Burada oyle biri yok.
O: Burada olduguna eminim. Mesaj atip otelin adresini vermis.
G: Yok dedim ya. Olsa bilirdik herhalde. Yarin bir daha geldin sorun.
O: Ya kardesim. Cocuk burada oldugunu yazmis. Bir misafir defteriniz filan yok mu?

Saklamaya gerek gormedigi ani nefretiyle oglanin kasi gozu oynamaya baslar. Herhangi bir sekilde yardim etme niyetinde olmadigini anladigimdan baska yollar denerim.

O: Burada kac oda var?
G: 11.
O: Kaci single room?
G: Biri.
O: O oda simdi dolu mu, kim kaliyor?
G: Bir cocuk. Kanada´dan.

Ortami bir sessizlik kaplar. Oglan kimi aradigimi sonunda anlamistir. Ve benden nefret etmek icin cok daha hakli sebepleri vardir artik. Birbirimize tislayarak dagiliriz.

Dayandim Steve´in kapisina. Ilk goz agrim. Ozlemisim sipayi:) Birbirimizin az kahrini cekmedik. Bizimki yine yataga yaymis kitaplar, defterler. Birlikte gezerken de geceleri oyuncak bebek yapardi. Ben sikilip pofladikca da, hobi edinmemi saglik verip dururdu. Saka maka, kendimi eylemeyi ogrendim bu yolculuk boyunca. Bebek yapmadan hem de:)

Iki gunluk bulusmada gecmis 2 ayin dedikodularini yaptik. Simdi ben Machu Picchu´dayim, Steve 3 gun once terkettigim Titicaca Golu´nde. Bir daha kimbilir ne zaman, nerede denk geliriz.

Aklimda yine degisik dusunceler... Bir yandan Peru´yu dusunuyorum. Izlerini surdugum Inkalari. Diger yandan Sezen Aksu´nun Kardelen sarkisini soyluyorum icimden. Donunce bisey yapmali diyorum, bisey yapmali. Bunca sefaleti bos yere gormus olamam ben. Kaldirdim kafami gomdugum kumdam. Simdi de bilmenin sorumlulugu coreklendi cigerime. Sonra, dun bir solukta okudugum Puslu Kitalar Atlasí aklimda. En az 5 yildir kutuphanemde bekleyen, cok iyi oldugunu duydugum halde niyeyse hic baslamaya tesebbus etmedigim kitap, ne sekil bir sagduyuyla hareket ettiysem bavul yaptigim vakit, ablama biraktigim canta ile ulasti. Dogru zamani beklemisim demek. Siddetle tavsiye ederim.

07 Kasım, 2006

güney amerika'ya bayram turu-4: santiago de chile

Peru’dan Macellan Bogazi’na kadar uzanan 4300 km ve dunyanin en uzun ulkesi Sili. Bir yani Pasifik Okyanusu, diger yani Ant Daglari. Peru, Bolivya ve Arjantin’in sinir komsusu. Ulkenin kuzey yarisi benim de 30 saatte otobusle bir kismini gectigim dunyanin en kuru ve en yuksek colu, Atacama. Guneyi buzul bolgesi. 15 milyonluk nufusu ile Guney Amerika’nin en istikrarli ekonomisi ve sanirim en pahali ulkesi.
Bir yandan Pablo Neruda’yi, diger yandan diktotor Pinochet’i cikarmis Sili. Su an bir kadin baskanlari var: Michelle Bachelet.



Gezinin son duragi Sili’nin baskenti Santiago’dayiz. Gunlerdir kosturmaktan bitap dustuk aslinda. Yaptigimiz ilk sey uzun bir uyku cekmek. Tanrim yatak ne kadar da yumusak (Santiago sonrasindaki cileli yolculuklarimda en cok ozledigim sey Crowne Plaza’nin o yumusacik yastiklari, yorganlari. “Tanri insani gordugunden geri koymasin” diye bosuna dememisler.

Havaalanindan sehre giris yaptigimiz bolge gercekten koy gibiydi. Arjantinliler Silililere koylu derken hakli mi acaba diye aklimda gecmedi degil. Sonra sehrin merkezinde bambaska bir Santiago bulduk. Herhangi bir batili sehir gibi, medeni.

Aylardan sonra Starbucks’in café lattesine, TGI Fridays’in yemeklerine ve bir de Ataturk parkina kavustugum yerdir Santiago. Afiyetle!


Santiago’dan hafizama en cok kazinan, beni seyahat boyunca sevgiyle bagrina basan bayram ekibinden ayrilmanin huznu aslinda. Son gece uyumadan ugrasip bana ucuz ucak bileti arayan Ayk, cantami yiyecekle dolduran Gulsen abla, benim icin dua edecegini soyleyen, bana sans dileyen, yolun acik olsun diyen tum ekip. Yurdumun guzel, sevgi dolu, insanlari… Ne kadar da ozel kisilere denk geldim yine. Soyluyorum hep; karsilastigim insanlardan yana cok sansliyim ben. Donuste ilk yapacagim seylerden biri Turkiye’nin degerli ressamlarindan ve bizim de gezi ekibimizden olan Gulcin Anil’in sergisine gitmek olacak. Sanatindaki basarisi disinda, hayat hikayesiyle de cok ozel bir insan. Yepyeni bakis acilari kazandirdi bana.

Ara ara soruyor insanlar, donecek misin diye? Tabii ki donecegim, yok daha neler? Insanin bir yere ait olmasi, birilerince ozlenmesi, onemsenmesi ne kadar guzel. Her seyden daha degerli. Belki de tum bu seyahatin en guzel yani, donmek kismi olacak. Heyecanlaniyorum dusundukce. Pansiyon’un haberleri ulasiyor hem. "Pansiyon dergah oldu. Giren aski buluyor. Kapisina, bacasina yakinda caput baglanacak" diye.

Dinleyecek cok hikaye var, coookk:) Donsem mi ki acaba hemen?

güney amerika'ya bayram turu-3: buenos aires

Rio sambanin sehri ise, Buenos Aires de tangonun sehri !

Yakinda yeniden Buenos Aires’te olacagim ve bol gun kalacagim icin Arjantin’i ve bu guzel sehri anlatmayacagim simdi.

Komik bir tesaduf; kaldigimiz NH Latino Otel’de bizim disimizda kalabalik bir Turk grup daha vardi. Fear Factor diye bir programin cekimleri Buenos Aires’te yapildigi icin her daim firardaki abimiz Acun, program ekibi (yillarca Acun’un laf attigi kameraman Feridun’u da gormus oldum boylece) ve eski/yeni donem yarismacilar... Capraz masada kahvalti eden Acun’u sokakta gorsem konusurdum belki ama su kokos otel beni de bozdu. Yan gozle bile bakmadan cool cool kahvemi ictim.

Eski donem yarismacilarindan biri yanan kolunu gosteriyor. Bu ne bicim program ayol. Vatandas hasat! Yeni donem yarismacilar ise gezmek derdinde; 2 gunluk ozgur zamanlarinda sehiri gezmek icin benden tiyolar aliyorlar. Benim favorim, bakkal Osman abi. Osman abim kazanirsa haberim olsun:)

guney amerika'ya bayram turu-2: foz de iguacu

Uc ulkenin kesistigi bir bolgede (Brezilya, Arjantin ve Paraguay) 275 farkli selale 2.7 km’lik bir genislik icinde torensel bir sekilde dokuluyor. Dunyanin essiz guzelliklerinden biri daha.
Selalelerin %70´í Arjantin, kalan %30 da Brezilya tarafinda oldugundan, selalerin Brezilya tarafindan izlenmesinin daha keyifli oldugunu soyluyor rehberimiz. Biz de oyle yapiyoruz.

Debisi en yuksek olan Niagara Selalesi ve en yuksekten dokulen Angel Falls’tan sonra, dunyanin en uzun selalesi unvanini tasiyan Iguazu’yu da gormus oldum boylece. Sirada Afrika’da yer alan Victoria Selalesi var. Bakalim hangi bahara kismet olacak?

2 gunluk Iguazu gezisinde neler yaptik?

- Gece 7 farkli Guney Amerika ulkesinin halk danslarinin sergilendigi bir show…

- Selaleri her acidan gorebilmek icin uzun bir yuruyus... (Bir yerde su varsa, hayat var. Kelebekler, kuslar, bocekler, cogumuzun hayatlarimizda ilk kez gordugu degisik hayvanlar, binbir degisik renk ve isik…)

- 300 beygir gucundeki zodyak botlarla nehirde safari…(Sapsi Burcin’in tum seyahette en eglendigi anlar, botun kaptaninin yarattigi feyk dalgalarda islandigimiz anlardir. Ne tuhaf adamsin be Burcin!)

- Otelimizde belki de bu senenin son gunes banyosu, havuz sefasi… (Buyuk kadinsin Abla Pansiyon. Zorla soktugu havuzdan cikasim gelmedi. Iguazu’nun gunesinden sonra yagmurlarla ulastigimiz Buenos Aires’te cok aradik bu gunesi).

- Paraguay’daki kacakcilik sehri Beleste’nin binalarina tepeden bir bakis (Yazik oldu gidemedigim. Skor derdinde degilim ama bir ulkeye bu kadar yakin olup da gidememek gercekten uzucu. En azindan bu seyahatte Paraguay’a gecme sansim olmayacak bir daha).

- Baris Koprusu’nden Arjantin’e karayoluyla gecis...