09 Mart, 2011

world travel channel

Turkiye'de artik seyahat/turizm temali yeni bir TV kanali var: World Travel Channel.

Sadece Turkiye degil, dunyada da bir ilk olan, ilginc bir yayin agi diyebiliriz WTC icin.

WTC'nin bir de blogu var. Hatta ben artik o blogun yazarlarindan biriyim!

"Yazar Hakkinda" bolumu icin kisa bir metin gondermem istendiginde kendimi nasil anlatayim bilemedim:) Sonunda su aciklama cikti elimden.

"Kim olduğumuz, geçmişte nerede olduğumuz ile ilgilidir."

Elazığ’da doğdu, 'dünyanın en bipolar şehri' İstanbul’da yaşadı, şimdilik beş kıtada 50 civarında ülkenin yüzlerce şehrinden geçti.

Almanlara göre cahil ve disiplinsiz, Ürdünlülere göre entelektüel ve tertiplidir. Ortalama yaşın 15 olduğu Yemen'de yaşlı, Japonya'da ileri evre bir genç olarak kabul edilebilir. Norveç standartlarında fakir, Ekvadorlulara göre zengin bir hayat sürer. İran'da şiir yazdıracak kadar güzel ve çekici, Ukrayna'da kısa, şişman ve çirkin bulunabilir. Türkiye'de ise; Boğaziçi Ün. mezunu, ajans sahibi, bekar ve çocuksuz, gezgin, Özlem-Pansiyon isimli blogun sahibesi olarak bahsedilebilir kendisinden, yer yer...

Çoğu dünyalı gibi, karşısındakinin algısı (ve önyargısı) kadardır Özlem Yücel. Olduklarından ve sandıklarından sıkıldıkça, kendi gerçeğini yaratmak için yeniden yollara düşer.

Bir medya sirketinin kurumsal blogunda yazmak benim icin de yeni bir deneyim olacaga benzer.

WTC'de yayinlanan ilk yazimi okumak isterseniz, basliga bi tik lutfen!!

Hayatınız film olsa, kimse izler miydi?

07 Mart, 2011

iste oyle bir sey

Patagonya'nin kucuk bir kasabasinin otobus gari. Otogarin tek yolcusu, aylar suren seyahati birkac hafta icinde bitecek olan gezgin kiz. Bavulu onunde acik.

Artik isime yaramayacak esyalari ayirmam, yukleri azaltmam lazim:( Ahh benim Ispanyolca kitabim, Ispanyolca ders notlarim... Sayenizde 5 ay bu kitada ac kalmadan yasadim. Altini cizdigim her satirin bir hikayesi, ogrenmeye calistigim her kelimenin bir hatirasi var. Ben sizi ne yapayim?

Bu yukler ki aslinda gezgin kizin en degerli anlarinin kaniti.

Arkada birakmali mi, birakmamali mi?

Bu soruyu tartarken kiz icinde; gara sirtcantali, karmakarisik sacli, sarisin bir genc geldi. Muhabbet aniden, dusunulmeden, kendiliginden basladi ve ilerledi.

"Heyy" diye seslendi kiz, Avrupali bir gezgin sandigi gence: "Ispanyolca kitaplarimi ve notlarimi ister misin?"

Karisik sacli oglan ve acik bavullu kiz, baktilar birbirlerine sessizce, 3-5 saniye. Oglan "ben Arjantinliyim, Ispanyolca biliyorum" dedi.

Gulduler birbirlerine.

Iki ayri yonden gelen, iki ayri yone giden, oncesi ve sonrasi olmayan, ortak kelimeleri pek az iki gezgindik. Ben diyeyim 30, siz diyin 40 dakika muhabbet ettik. Insan hayatinin yuzde kacina denk gelir bu dakikalar? Kac kelime sigar bir 30 dakikaya?

Oglan satranc turnuvalari icin 2 kez Istanbul'a gelmisti. Kiz oglanin memleketini otobusle boydan boya gecmisti. Tanistilar, sakalastilar, gulustuler, anlastilar.

Iki insanin anlasmasi icin ortak kac kelime bilmeleri gerekir? Kac kelimeden sonra ruh ruha, gonul gonule deger? Kac kelime ile duygusal bag kurulur, insan insani sever?

O otuz dakikada ruh ruha degdi, insan insani sevdi. Otobus saatleri gelince kirk yillik dost gibi sarilarak, birbirleri icin en iyiyi dileyerek vedalastilar. Hatiralari korumak icin cisme ihtiyaci olmadigini sezdi, yuklerini Patagonya'nin issiz otogarindaki banka birakti kiz.

O gun bugundur, ne zaman karmakarisik sari saclari yuzunu cevreleyen bir insana denk gelsem ya da satranctan bahsedilse yanimda ya da bag kurdugum esyalari terk etme kararsizligina dussem ya da issiz ve sessiz bir yerde iki kelam edesim gelse... illa ki -adini hic bilmedigim icin kendisine Lowell adini yakistirdigim- hayatimin bir 30 dakikasinda benim en iyi arkadasim olmus, uzaklardaki o guzel insan gelir aklima... Evrene bir selam gonderirim.