24 Kasım, 2009

yolun yarısında doğru söz ne?

"İnsan gençken dünyayı, yaşlanınca gençliği düzeltmeye çalışır".

Istatistiklere uygun yaşarsam, hayatımın ortasındayım. Dünyayı düzeltemeyeceğimi (biraz) kabul ettim, gençliği düzeltme tribi de ufak ufak başlıyor sanırım. Çok fena. Üretken, iktidarlı, tehlikeli ve karamsar bir yaştayım. Hayatın ortasındayım.
Üretken; çünkü neyi, nasıl yapabileceğimi biliyorum. Hayatımı yönetirken -vaktiyle çok ter dökerek öğrendiklerim- bugün bayağı işe yarıyor. Yol yordam biliyorum, kolay uyguluyorum.

İktidarlı; çünkü bağımsızlığımın, özgürlüğümün, kimselere ihtiyaç duymazlığımın doruğundayım. Kafa maşallah zehir:) Yeterince deneyimli, yeterince bilgili, yeterince sosyal, yeterince özgüvenliyim.

Karamsar; çünkü dünyada keşfedilecek çok az şey kalmış olmasından korkuyorum. Gittiğim ülkeler, tanıdığım insanlar, akıp giden günler birbirine benzemeye başladı. Eskisi kadar çok öğrenemiyorum hayattan. Eskisi kadar eğlenemiyorum. Gelecek günler sıkıcı mı olacak yoksa? Gunlerin getirmeyebileceklerinden endise ediyorum.

Tehlikeli; çünkü dönemeçteyim. Güle oynaya emekleyerek, tırmalayarak çıktığım basamaklardan, çaktırmamaya çalışarak herkes gibi ben de ineceğim. Ektiklerimi biçeceğim, bugün umursamadıklarımın (mal-mülk, sağlık ve çocuk diyor arkadaşlarım) belki yokluğu yüzünden acı çekip, boyun bükeceğim.

7 Aralık'ta Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi öğrencilerine konuşma yapmak üzere Burdur'a gidiyorum.

Davet geldiğinde çok sevinmiştim. Biriktirdiklerim, kendine yeni bir kanal bulmuştu akmak için. Şimdi, ne söyleyeceğimi düşündüğüm ve seçmeye çalıştığım şu Sri Lanka gunlerinde, endişeliyim. Coşku ve gururun yerini sorumluluk endişesi aldı. Kimse benden 'hayatin anlami' konusmasi beklemiyor elbette. O yaslari bu soruyla cok mesgul gecirdigimden, sanki bugun genclere buna dair bir seyler soylemeliymis gibi hissediyorum:)

Sahi benim sözüm ne? İlham vermeye gidiyorum, dünyayı ve yolları anlatmaya. O büyük büyük sözleri üretenler nasıl karar veriyorlar hangi sözü söyleyeceklerine? Ben çok az kelimeyle, o gençlerde hem iz bırakacak ve hem de yanlış olmayacak sözleri nasıl üreteceğim?

23 Kasım, 2009

seyahat bursu nasıl gidiyor?

"Bir işi yapmak isteyen yolunu, yapmak istemeyen bahanesini bulur".

Bu sözü ilk Gülin'in sitesinde okumuş, yeri geldiğinde kullanmak üzere hafızama kaydetmiştim.

Sezer, seyahat bursu adaylarından biri, yani genç bir gezgin. Hem okuyor, hem de Atatürk Havalimanı'nda çalışıyor. Defalarca girip çıktığım Dış Hatlar Terminali'ndeki, muhtemel şu ana kadar göz teması bile kurmadığım onlarca görevliden biri. Uzatırız pasaportumuzu, onlar hızla kontrol ederler. Ne onların izi kalır bizde, ne onlar aslında bizim kim olduğumuzla ilgilenirler. Belgeler tamamsa birkaç saniyede ayrılır yollarımız. Kimbilir, belki onlar da eşiğinde durdukları dünyaya açılan kapının ardındakini özler, hayalini kurarlar.

En azından artık biliyorum ki: Sezer özler, Sezer merak eder, Sezer o kapıdan geçmek ve dünyaya açılmak ister.

Burs başvuru mektubunda İstanbul'a yaptığı ilk yolculuğu şöyle yazmış ve beni duygulandırmıştı Sezer:

"Gümüşhane'den 30 saatlik bir otostop yolculuğuyla vardığım İstanbul'u ilk gördüğüm anı hiç unutmuyorum. Karşımda duran ışıkları, insanları, çarşıları, eli bayraklı rehberleri takip eden turistleri görünce onore olmuştum. Bu şehir benim memleketime aitti!"

Süreci etkilememesi adına, şu ana kadar Seyahat Bursu'na başvuran adaylardan hiç bahsetmemiştim size. Bu tercihi Sezer ile bozmamın sebebi, Hürriyet Seyahat'te çıkan bugünkü röportajı. Seyahat Bursu ile ilgili güncel bilginin de verildiği yazı için lütfen tıklayın.

Sezer 'bahane değil, yol bulan' gençlerden biri. Dünyaya açılan kapıdan daha çok geçeceğine coşkusu ve gözü karalığı nedeniyle ben eminim.

Genç Gezginler Seyahat Bursu'nda Neler Oluyor ??

Geri sayım başladı! Başvuruların tamamlanmasına artık sadece 45 gün kaldı!

Bir yandan burs başvuruları devam ederken, diğer yandan bursa destek veren kişi ve kurumlar da artıyor. Son gelişme: Hürriyet de bursa destek verecek kurumlardan olacak. Böylece 4 öğrencinin burstan faydalanması mümkün görünüyor. Bursla ilgili gelişmeleri yakından takip ederek, kurumsal desteğin yolunu açan Hürriyet Seyahat yazarı Sn Serhan Yedig'e ayrıca teşekkür ederim.

Ve burs için tuttuğum hayali kumbaraya biraz Dolar, biraz Euro atacak yeni isimler: Sabri Burçin Dermenci ve Çiğdem Yücel (Vaktiyle diyar diyar gezerek benim de yollara düşmemin baş aktörü olan Barış Nerede de kumbaraya bir şeyler atacağım dedi de henüz tam rakamı söylemedi. Sonra Arzu var. Net olmayan bu destekleri şimdilik parantez içinde yazdım:)

Bursa destek olmanın tabii ki tek yolu 'pamuk elleri cebe atmak' değil. Mesela Sandaletli Seyyah Bora bursun duyuru posterini sitesine ekledi.

En hoşuma giden şeylerden biri ise, bursa başvuran adaylardan bazılarının kendi bloglarında bursu duyurmaları oldu. Bu özgüvendir, bu iyi niyettir, bu paylaşmayı bilmektir. Bunlar da benim muhattap olduğum her insanda aradığım kişilik özelliklerindendir.

Öğrenciyseniz burs için hazırlanan yandaki posterin çıkışını alarak okulunuzun kantinine, takıldığınız kafeye, yurdunuzdaki duyuru panosuna asmanızı rica ediyorum. Sizin pek de ilginizi çekmeyen interrail bursu, arkadaşınızın en büyük hayallerinden biri olabilir.

04 Kasım, 2009

yazarını sor, sana nasıl bir kitap olduğunu söyleyeyim

“En iyi profesyonel rehber ve gezi yazarı” ödüllü Saffet Emre Tonguç’un yazdığı “Avrupa’da Görülecek 101 Yer” isimli kitap Boyut Yayın Grubu tarafından geçen yıl yayınlandı. Turizme katkıları nedeni ile de 2008 TUREB En İyi Kitap ödülünü kazandı.

Türkiye’de alanında bir ilk olma niteliğindeki kitap, Avrupa’nın 40 ülkesindeki 101 yeri anlatıyor. Ülkeler hakkında ayrıntılı bilgilerin yanı sıra, Avrupa’daki tüm önemli şehirlerin tarihi ve turistik yerlerini detaylı biçimde veriyor.
Avrupa’da Görülecek 101 Yer” kitabı, yaşlı kıtadaki Osmanlı ve Türk izlerini de takip edip okura ilginç bilgiler aktarıyor. Tallinn’de bir kilise haçının altındaki hilalin, Viyana’da kahvenin, Stockholm’de Süryanilerin, Berlin’de Bergama Müzesi’nin, British Museum’da Efes Artemis Tapınağı’nın, Rodos’ta Cem Sultan’ın, Arnavutluk’ta Rahibe Teresa’nın, Figueres-Dali Müzesi’nde Kapalıçarşı işi sandığın, Peterhof Sarayı’ndaki Çeşme Odası’nın hikayeleri kitapta yer alan detaylardan sadece bazıları.
Satış rekorları kıran “Türkiye’de Görülmesi Gereken 101 Yer” kitabının da yazarlarından olan Saffet Emre Tonguç’un beş yıllık çalışmasının ürünü olan eser Avrupa’ya gidecek herkesin başucu kitabı olmaya aday.
Buraya kadar özetlediklerim, internette biraz tarama yaparak ulaştığım bilgilerden derlediklerim. Ben kitabı basılmadan, satır satır okuyan şanslı azınlıktanım. Kitaba dair yorum yapmadan önce, yazarı Saffet Emre Tonguç'u size anlatmama izin verin.

Senelerden 2006, aylardan aralık, ülkelerden Arjantin...
Aylardır yollardaydım. Binlerce kilometre aşmış, 10 çeşit milletten insanla tanışmış, iklimden iklime, ovalardan dağlara geçmiş, çekilebilir tüm eziyetleri çekmiş, hissedilebilir tüm duyguları hissetmiş, yorgun ama mutlu, yalnız ama halini pek benimsemiş bir yolcuydum o vakit.

Aylardır yollardaydım ve nihayet Patagonya'daki Ateş Toprakları'na, gezegenin en güney şehri Ushuaia'ya vardım. Haritalara ve uzaklara en az benim kadar sevdalı babamı aradım cep telefonumdan, 6 aylık seyahatim içinde ilk ve son kez. "Baba, ben dünyanın sonuna geldim!". (Turkcell'le bağlan hayataaa... Eyy Turkcell, duy sesimizi... TV'ye akıttığın reklam bütçesi yeter. Şu gençlere de bi el ver!)
Dünyanın Ucundaki Fener'e giden tekne için bir bilet aldım, liman çalışanlarının grevi nedeniyle tekne kalkmayınca pek adetim olmamasına rağmen, müzelerden birini gezmeye karar verdim. Macellan'ın seyahatini okuduğum bir anda Türkçe konuşan bir erkek sesi gelince uzaklardan, içgüdüsel bir refleksle koştum sesin sahibine: "Merhaba, ben de Türküm". İnanın bana, böyle anlarda söylenecek akıllı bir söz yoktur:)
O sesin sahibi, Saffet Emre Tonguç'tu. İlk bakışta sıfatları; gezgin, profesyonel rehber, Hürriyet Seyahat muhabiri. Beni, kaldıkları otele, yemeğe davet etti Saffet. Yaban ellerde, onca zaman 'save space' gençleriyle takıldıktan sonra memleketimden gelen bu sıcak, samimi davete: "Çok zarifsiniz, ben sizi rahatsız etmiim" demedim haliyle, daveti değerlendirdim:)
Böyle tanıştık Saffet'le. Sonraki 3 yıl boyunca; siz diyin 3, ben diyeyim 4 kez görüştük. Her gün gördüğüm arkadaşımından daha fazla "hamurumu" anladığını, daha güzel bir ben yaratma çabamı tanıdığını, varlığıyla bana bu ilhamı verdiğini biliyorum.
Arada sms atar dünyanın bir köşesinden. Kuzey denizlerindeki bir cruise'dan, ya da tropikal bir adadan... Sessiz geçmiş her döneminin sonunda, üreterek karşıma çıkar Saffet. Kitap yazar, fotoğraf sergisi açar. Tanıdıkça onu, sıfatlarının çokluğuna şaştım. Kişiliğinin derinliğine ise büyük saygı ve hayranlık duydum. Türkiye'de bu modelden keşke daha çok olsa dediğim insanlardan biridir Saffet. Çalışkan, üretken, analitik zekaya sahip, entellektüel, gustosu olan, zarif ruhlu, iham veren, saygı uyandıran... harika bir yazar, gerçek bir 'aydın'... anlamlı bir hayat yaşayan, dünyaya değer katan, 'bana hep bana' demeyen bir dünya vatandaşı... ve çok vefalı bir arkadaş. İyi sınıfına konabilecek daha pek çok sıfatı kolaylıkla onun için kullanabilirim. Satırlarını hayal gücümle doldurduğum bir karakter değil Saffet, "az laf çok iş" insanlarından.
Bir insanın sizden bu şekilde bahsetmesini sağlamak ne kadar zor fikriniz vardır elbet. Açıkça söyleyeyim, kimsenin benden böyle söz ettiğini duymadım henüz:) Demek ki daha yapacak çok işim, alınacak çok yolum var.
"Avrupa’da Görülecek 101 Yer" ve
"Türkiye'de Görülmesi Gereken 101 Yer"
Saffet Emre Tonguç'un kitapları.
Şimdi siz düşünün artık;
bu insandan sizce kaliteli bir eser çıkmış mıdıırr, çıkmamış mıdır?
Yorumu size bırakıyorum:)