06 Mayıs, 2011

1996 atlanta olimpiyatları, tarihimde altın bir sayfa

Yurt dışına ikinci çıkışım, bu sefer 1996 yazında, yine ABD’ye oldu. Babamı ‘İngilizcemi geliştiricem’ diyerek kandırmayı başardım; yanımda 500$, Georgia Tech’te okuyan arkadaşım Eda’da kalmak üzere düştüm Atlanta yollarına...

Bu macera ilkinden çok farklıydı; pasaport kontrolünden ilk kez tek başıma geçecek, havaalanlarında ilk kez tek başıma aktarmalar yapacak, ilk kez memleketin denizi dışında bir suya (bkn yukarıdaki fotoğraf; Florida, Meksika Körfezi) ayağımı sokacak, ilk kez arkadaşlarım ile North Carolina ormanlarında çadır kuracak (“Mayday, mayday. Kamyonetimiz batağa saplandı”. Selim’in kulakları çınlasın!), ilk kez bir Amerikan kasabasında otostop çekmek zorunda kalacak, ilk kez tek başıma Greyhound otobüsleri ile ülkeyi bir boydan bir boya geçecek (‘bekle Eylo, geliyorum’), ilk kez tanımadığım bir insanın evinde konaklayacak (CouchSurfing o vakitler yoktu belki ama öğrenci gezginin halinden anlayan Bostonlu Oben’ler vardı), ilk kez buram buram sıla hasreti çekecek (Atlanta, Buckhead’de Eda’yla az mı bağır çağır söyledik: ‘Zalliim, senin Allah’ın yok mu?’ Neden memleketin arabesk şarkıları memleket hasretine iyi gelir?) ve ilk kez Özlem’i masaya yatıracaktım. Kimdim ben? Sınırlarım, hayallerim, değerlerim, anlam yüklediklerim, olmazsa olmaz dediklerim neydi?

Hayatımın dönüm noktalarından biri olması dışında, o Amerika seyahati, ömrüm boyunca unutmayacağım bir deneyimi daha yaşamama vesile oldu: 1996 Atlanta Olimpiyatları!



Bu gözler Cep Herkülü Naim’in altın madalyayı silkmesini, koparmasını izledi. Bu kollar boynuna sarıldı. Bu dudaklar yanacıklarından öptü (Affetmem!:P).

Naim Süleymanoğlu, Halil Mutlu, Hamza Yerlikaya, Mahmut Demir... Atlanta Olimpiyatları’nda altın madalya kazanan sporcularımız oldular. Başarılarını; 2004 Olimpiyat Oyunları’na aday şehirlerden olan İstanbul’un lobicilik faaliyetlerini yürütmek üzere kurulan Türk Evi’nde düzenlenen bir resepsiyonla, -sporcular, ulusal/yabancı basın, Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi Bşk. Togay Bayatlı, diğer komite çalışanları, Türk vatandaşlar - hep birlikte kutladık. Tarihi bir olaya tanıklık ediyordum ben!

Dünya televizyonlarına röportajlar verdik (Tokyo’da yaşayan bir arkadaşım beni Japon kanalında izlemiş valla:)). Türk holigonu gibi göründüğümüz fotoğraflar Business Week Dergisi’nde, Hürriyet’te yayınlandı (Ay-yıldıza boyalı yüzümü gören BÜ’deki solcu arkadaşların bir kısmı, yurda döndüğümde beni faşist olmakla suçlamıştı. Çin’i mi desteklemem münasipti, hala anlamam:)).

Aynı resepsiyonda, dönemin Uluslararası Olimpiyat Komitesi Başkanı Juan Antonio Samaranch da davetlilerden biriydi. Dilim döndüğünce ve aklım yettiğince, neden 2004 Olimpiyatları’nın İstanbul’da düzenlenmesi gerektiğini anlattım. "Let's meet where the continents meet" filan dedim... Sonucu biliyoruz:) Memlekete borcum olsun! (Şu hayattan göçmeden gerçekleşmesini düşlediğim şeylerden biri, hala, Türkiye’nin bir olimpiyat oyunlarına ev sahipliği yapmasıdır. Böylesi bir olaya katkı sağlamam mümkün mü, elbette henüz hiç fikrim yok. Ama para kazanma derdim azaldığında, kendimi bu ülke için doğruluğuna inandığım projelere adamak istiyorum. Kısaca, hayallerim büyük:))

Her insanın hayatında rüzgarı arkasına aldığı dönemler vardır.

Naim kürsüde altın madalyasını gözlerimize bakıp öperken mi rüzgarı ardıma aldım?

Gidiş-dönüş toplam 48 saat süren Greyhound yolculuğundan sağ salim çıktığımda mı?

Au Bon Pain Cafe'de Harvard öğrencilerini masama davet edecek özgüveni bulduğumda mı?

Sokakta tanıştığım şairlerin davetiyle katıldığım şiir gecesinde, barı doldurmuş Amerikalılara ezberimden Türkçe şiirler okuduğumda mı?

1996 senesi... Amerika Birleşik Devletleri'nin Georgia, Florida, Güney ve Kuzey Carolina, New York, Massachusetts gibi eyaletlerinden geçtiğim 3 aylık bir macera...

Kesinlikle kişisel tarihimde kayda değer bir sayfa idi.

10 yorum:

my little world dedi ki...

Çok güzel deneyimler..Yazdıklarınızı ilgiyle okuyorum.Hep hayal ettiklerimi ama hiç yapamadıklarımı yaptığınız için çook saygı duyuyorum size.İnşallah parasal mevzuları aşıp büyük hayallerinizi de gerçekleştirirsiniz:))

Unknown dedi ki...

harika..en azından gerçekten yaşamışsın, çoğu kimsenin yapamadığı şeyi yapmışsın..böyle devam etmelisin bence..

simla dedi ki...

çok güzel bir yazı... Pazar pazar bi uçup gitmek istedim:)

Unknown dedi ki...

Siz tüm Türkiye'nin 'evinde' yaşadığı heyecanı 'yerinde' yaşamışsınız.Bundan daha değerli ne olabilir ki...Öyle de unutulmaz olmalı ki seneler sonra bugün bu yazıyı yazabiliyorsunuz.
Açıkçası blogunuza düzenlediğiniz 'seyahat bursu' haberini almam neticesinde rastladım.Öncesinde farklı kulvarlarda bloglar okuyordum.
Sayenizde benim de saklı kalmış gezgin ruhuma inancım arttı ve sizin yaptıklarınızı yapabilmek gündemime oturdu...Bir blog açıp düzenli yazılar yazmama da ilham oldunuz ya tebrik ediyorum sizi..Bundan sonra ilelebet 1 kişi fazla 'takipçiyle' devam edeceğinizi bilin :)
sevgiler...

OzlemPansiyon dedi ki...

@my little world,
küçük dünyanın hayallediğin anılarla zenginleşeceğine eminim. her şey bir hayal ile başlar.

@öz'üm,
doymadım, doyamadım:)

@simla,
hadi!

@gürhan,
çok sevindim sana ilham verebildiğime:)

evli adam dedi ki...

bak sen, aynı anda aynı karşılaşmayı aynı yerde izliyormuşuz. sevinç gösterileri esnasında sarılmış falan bile olabiliriz yani.

bu arada eskiden gençmişsiniz pansiyon hanım.

Özgün Uçar dedi ki...

Bir yol hikayesi gibi ama daha fazlası. Yollarda kendini aramanın, sormanın, hep kaybolmayı göze alabilmenin ince sızısı. Ve o dayanılmaz arzusu. İçtenliği ile her cümlesinde yoldan çıkılası.

Ruty dedi ki...

cok nefis. Hey gidi gunler. Resimler bir harika, yazi da oyle. Icimden 15 yil once Atlanta'da olasim geldi.

varol döken dedi ki...

şu londra'ya da bir el atsaydın keşke, madalyasızlıktan kuruduk:)

amerika turları dedi ki...

tek kelime ile harika gözüküyor Amerika turları insanın hemen gidesi geliyor.