Bangkok'ta en iyi bildiğim yer 11 günde 4 kez ayak basmak zorunda kaldığım havalimanı. Dört katlı bir liman düşünün; her bir katına internasyonel ve domestik uçuşların gidiş ve gelişleri dağıtılmış. Ayrı terminaller olmaması yolcuların işini bayağı kolaylaştırıyor. Uçaktan inince şehire ulaşmak için yapacağınız en akıllıca iş, departure katlarından birine gitmek ve yolcusunu bırakmış boş taksilerden biriyle pazarlık yapmak (Polis beklememeleri için sürekli uyardığı için ya boş dönecek, ya da sizinle makul bir fiyata anlaşacaklar. Biz şehir merkezindeki otelimize 300 Baht'a gittik. Otoban ücretini size ödetmeye kalkacaklar, ıı ıhh diyeceksiniz. Tek kişiyseniz 150 Baht'a shuttle var. Bir de 30 Bahtlık otobüsün varlığını duyduk ama izini sürmedik *).
Bahsettiğimiz şehir 6.5 milyon nüfusuyla büyük, trafik sorunlu, dünyada pek çok başkent gibi 'gelişmiş'. Bir gezginin kendini bulacağı bir yer filan değil kısacası.
Yine de modern binalarını, ulaşım araçlarını, alışveriş merkezlerini filan koyarsak kenara, pek çok lider kentte olmayacak kadar da ülkesinin karakterini taşımayı bilmiş Bangkok. Daha uçaktan başlıyorsunuz şaşırmaya. Sanki suların üzerine kondurulmuş binalar, yollar, insanlar...
İlk gün Bangkok'un olmazsa olmazlarından birini gerçekleştiriyor ve bir nehir-kanal turu alıyoruz. Hayatın suyla bu kadar iç içe geçmesi ilginç. Üzerinde ilerlediğimiz nehirde öyle bir akıntı ve dalga var ki, böylesi bizim boğazlarda yok. Bir ara ekmek atıyoruz nehire. Ben diyeyim kol, siz diyin bacak boyutunda balıklar neredeyse zıplayıp elimizden kapıyor ekmekleri. Gerçekten ürkütücü hayvanlar! O günden sonra balık yemeyi bırakıyoruz.
Yollarda bozulan kameralarımızın yerine Bangkok'ta yenilerini koyuyoruz elbette (Pantip Plaza). Uzak Doğu'dayız. Buradan elektronik alet almadan döneni kapıda dövüyorlarmış! James Bond ve Phi Phi için kullandığım fotoğraflar maalesef araktı; bunlar el emeği göz nuru, kendi fotoğraflarım:P (Meriçcim, sana getirdiğim çubukları aldığım amcaya bir merhaba de.)
Bangkok'ta tüm yollar dönüp dolaşıp Grand Palace'a, Patpong'a, China Town'a, Khason Road'a, gece pazarlarına çıkar. Birkaç gün için Bangkok'ta olacaksanız, görülmezse ayıp olacak mekanları diğer gezginler yazmış. Buyrun yazı 1 ve yazı 2. Ben şimdi hiiç uğraşmiim.
Grand Palace gerçekten de çarpıcı. Kompleksin içinde saray, budist tapınakları ve devlet kurumlarının bazı binaları var. Hava o kadar sıcaktı ki, beynimin kaynaması pahasına bir dünya resim çektim. Ama şimdi eklemeye üşenmekteyim.
Benim Bangkok'ta en ilgimi çeken şeylerden biri, halkın toplaşıp spor yapması. Bir bakıyorsunuz parkın bir kenarına konan aletlerde oğlanlar barfiks çekiyor. Aaa, bu kalabalık ne yapıyor derken, kaldırıma dizilmiş Thai kadınlarını bir hoca eşliğinde aerobik yaparken görüyorsunuz. Bizim belediyelerin şehri alet edevatla donatma fikrini nereden aldığı anlaşıldı:) - da insan bi durur düşünür, biz nasıl bir milletiz, komşu Ayşe hanımlarla bi koşu aerobiğe gitmek bize uyar mı diye. Gençlerimizi de hayal ettim şimdi ben; Bebek Parkı'nda hep birlikte kas büyütüyorlar. Ahaha. Yok valla, bu eylemler bizi bozar:)
Bangkok Çevresinde Bir Gün
Bangkok'taki 3. ve son günümüze dahiyane bir planla taksi kiralayarak şehirdışında geçirmeye karar verdik. Görülmezse orta yerimden çatlayacağım 3 yer vardı;
Ülkenin en büyük yüzen çarşısı, The Damnoen Saduak Floating Market (Bangkok'a uzaklığı 104 km)...
Çocukluğumdan filmiyle bildiğim Kwai Nehri üzerindeki Kwai Köprüsü...
Tayların eski başkenti Ayutthaya ve tarihi watlar...
Normalde bunlar birbirine çok uzak şehirler olmamakla birlikte, 11 saatte ancak bitirdik. Gittik mi, gittik. Gördük mü, gördük. Sevdik mi, sevdik. Patladık mı, patladık:)
Evdeki hesap çarşıya uymadı, ortada unutulan bir Bangkok trafiği vardı. Dönüş yolu, Ayutthaya'dan otelimize doğru başladı, otele ulaşamadan havaalanında bitti benim için (Pansiyon bavulsuz Chiang Mai'ye kaçar). Yalnız kalmış Yonca tekrar otele doğru devam etti, yokk yok mümkün değildi otele varmak... Bu arada trafikte 4 saat geçti... Sonra otele varamadan yeniden havaalanı. Bize bavullarımızı getiriinn.... Nee taksi mi bulamadınız, kardeşim 1 saat önce yolluyoruz demiştiniz... Haa buldunuz mu bir taksi... Uçağa yetişecek değil mi? Neee 1000 Baht mı, dalga mı geçiyorsun, bu yol maksimum olsun 500 Baht... Ne ekstra bavul 160 Euro mu?...
Yonca gözyaşları ile veda etmiş melekler şehrine. Ben de o sırada havaalanında tanıştığım kim olduğu belirsiz bir adamın arabasında Chiang Mai'de kendime kalacak bir otel aramaktayım. Nefis bir geceydi. Yonca'dan dinlemek lazım asıl hikayeyi. Anlatmaz ki. Hatta bu yazıyı bile okumamıştır. Tembel teneke:)
* Tay taksicilerinin intikamını trafik polisimiz alacağa benzer; ben bunları yazarken kaçtı Pansiyon'a bi park cezası! Yok arkadaş yok, şu dünyadan mülksüz göçücem ben. Para bende durmaz!
5 yorum:
Tembel teneke değilim bir kere...Okudum yazını ama yasadıgımız dönüş dramını hissedemedim yazı da.. O son dakikalarımız panik,sinir bozuklugu,duygu patlamaları vs..Sahsen kisisel tarihimde uzunca bir süredir boyle bir olay yasanmamıstı..
ozlemcimmm bangkok'a gittigimizde, sabahın korunde kalkıp floating market'a gitmek yerine uyumayı tercih etmiştim desemmm, benimle arkadaşlığını sorgular mısın?
elif - esaslı tembel teneke :)
Heyyyyoooo 1 ay sonra gidiyoruz! Zaten hevesli bocek olan bunyem simdi iyice hezeyanda :) Dur hemen phi phi yazisina da bakiyimmm
belgesellerde izlediğim bütün şehirleri gezmişsiniz neredeyse.. kıskanmamak elde değil..
30 bahtlık ulaşım çook rahat.
havalimanı içinde aot(bangkok iett) nin birsürü standı var zaten. onlardan birisine sorunca çocuk üşenmeden işi gücü bırakıp sizi otobüse kadar götürüyor. :) önce shuttle la otobüs terminaline ücretsiz gidiyorsunuz. oradan da bangkokun heryerine giden otobüslerden istediğiniz yere gidenine biniyorsunuz. 30 bahtlık otobüs 150 bahtlıktan çok daha lüks ve hızlı. :)
Yorum Gönder