29 Kasım, 2006

aslan parcasi

Patagonya, Puerto Madryn´de, yari bakkal, yari internet cafe olan bir mekanda otobus saatimin gelmesini bekliyorum. Tembel tembel mesajlarimi okurken ekranda bir msn penceresi beliriyor: Aslan Parcasi online olmus. Ahanda! Kim ola ki bu Aslan Parcasi? Benim arkadaslarim boyle abuk isimler takmaz!

Bir an kendi msn account'umda oldugumu sandim ama ben msn'e girmedim ki?

Ozlem:
Turk musunuz?
Aslan Parçası: Evet
Ozlem: Bu kimin accountu?
Aslan Parçası: Haydaa! Hack'ledin mi adami? Israilli bir is adaminin.

Heyecanla anlatmaya baslayacagim, yani su Patagonya'da yolda yururken Turk gormus gibi oldum, pek sevincliyim, hem bu aslan parcasinin resmi de hic fena gorunmuyor. Hehe. Heyecanlandim simdi. Hemen olayi kontrolum altina alayim, agirligimi koyayim.

Ama, amaa...
Bizim aslan parcasi bilgisayar dehasi bir Turk'un alemleri estirdigini sanmakta oldugundan muhtemel, toz olmus bile!
Uhuuu.
Ama, amaa...

25 Kasım, 2006

kayip sehir, machu picchu



Neden gizemli olan seyler cekicidir?

Tamamen ciplak bir kadin yerine usturupla acan, az biraz gorunen dekoltesinde binbir gece masallari vaadeden kadinlar (Yani ben erkek yazarlarin yalancisiyim. Yoksa nereden bilicem hangi kadin cekici?)…

Ya da karanlik erkekler (Bu konuda kesinlikle fikir yurutebilirim!)… Hayatiniza apansiz giren, nerelerden gecerek bugunlere ulastigi bir turlu tam netlesmeyen ve muhtemel ne yaparsaniz yapin hic bir zaman tam olarak cozemeyeceginiz, geldigi hizda elinizden kayan erkekler…

Dogru bir benzerlik olmayacak, farkettim ben de. Ama etkili bir giris oldugunu kabul edin canim siz de:)

Machu Picchu, 95 yil once Amerikali bir bilim adami olan H.Bingham tarafindan, kaynaklarda gecen baska bir Inka sehrine ulasmaya calisilirken sans eseri bulunmus. Bulunmus ama... Inkalilarin yazi kullanmamasi, onlarla ilgili kaynaklarin sadece Ispanyollarinki ile sinirli olmasi nedeniyle sirlarini hala koruyor. Neden yapildi, kimler yasadi, nicin apansiz terkedildi, niye bunca yil bulunamadi vs. Pek cok ayri senaryo uretilmis. Aslinda gizli kalmis olmasi o kadar mantikli ki! Bunu oraya gidince ve sehri sarmalayan daglari gorunce daha iyi anliyorsunuz.

Machu Picchu’ya gitmenin 2 yolu var; Cusco’dan 4 saat suren tren yolculugu ya da Inkalilarin yaptigi gibi tabana kuvvet yurumek; yani meshur Inka Trail. Ben tembel isi olan treni tercih ettim.

Gerci ziyaretci sayisinda kisitlama getirildigi icin oyle caniniz istedigi anda Inka Trail’e katilamiyorsunuz. Gunler oncesinden rezervasyon yaptirmak gerekiyor. 3000 metrelerde ortalama 4 gun surecek bu yolculuguna katilmadan once fiziksel kondusyonunuzun uygunlugundan emin olmakta fayda var. Rehber en onde basip gidiyor, grubun en arkasinda kalip hem ozguven incinmesi yasamamak, hem de jungle ortaminda bir basiniza kalmamak icin grup ritmine uymak onemli. Buralarda “Canim, parasini verdik. Bize sahip cikmalari lazim” tatilci psikolojisinin islemedigini dinledigim hikayelerden biliyorum. Boyle bir yolculuga yine de cikmak isteyenlerin birkac gun once gelerek yukseklige alismalarini oneririm. Normal yolda yururken bile insani bitap dusuren, nefes problemleri yaratan bu durum, formunuzun zirvesinde olsaniz bile beklenmedik zorluklara yola acabilir.

Machu Picchu cok guzel. Uzerinden neredeyse 10 gun gecti, ben bu arada 2 ulkeden daha gectim, ama hatirasi tum tazeligiyle hala aklimda. O guzellik disinda muhtemel daha uzun sure aklimdan cikmayacak manzara, yasam sevinciyle dolu yasli turistler. Duz yolda yuruyemez dedigim bastonlu bedenler, benden onde keci gibi tepelere tirmaniyor azim ve istekle dolu. Merak duygularini, dunya guzelliklerinden aldiklari neseyi, yasama sevinclerini giden genclikle kaybetmemis insanlar bunlar. Bizim ulkemizde 50’sine gelen insan ote tarafa gecmeye psikolojik olarak hazirlanmaya basliyor. Hayatta artik ne yapabilecekse yaptigini dusunen, beklentilerini kaybetmis ya da beklentileri sadece cocuklara, torunlara endekslenmis, yasam sevinci cilizlasmis 50 yas uzeri insanlarla dolu ulkemiz. Olumu beklersen, olum uzatmadan geliyor bence.

Machu Picchu’dan sonra bir gun daha Cusco, sonra Lima, sonra yeniden Buenos Aires… Ve Eda ile hakikaten edali gunler. Bana prenses diyen Steve gelsin de gercek prenses neymis gorsun!:)

“Igh!.. Ozlem, bu otel cok pis” (O sirada hatunun bunyesinin asgarisi oldugu icin 4 yildiz otelde konaklamaktayizdir)

Azar azar azalttik yildizlari. En son baktim krallar gibi uyuyor Uruguay’daki yildizsiz odamizda. AC yok diye soylenmekten bile vazgecti. Actik odanin camini, mis gibi dogal hava. Bir hafta daha kalsa tum uyuzluklarindan arinacakti bence, ama Miami ve hayati onu bekliyordu. Gitti biraz once.

Beni ne bekliyor?!? Az kaldi donusume...

16 Kasım, 2006

inkalar, gunesin ogullari

Himalayalari andiran manzaralar sebebiyle Peru’nun Katmandusu deniyor Cusco’ya.

Amerika’nin en onemli arkeolojik bolgesi, GA’nin duzenli yerlesime sahip olmus en eski sehri, Inka Imparatorlu’nun baskenti. Simdilerde ise bir turizm cenneti.


3326 metre yukseklikteki sehir, deniz seviyesinden gelenleri fena carpabiliyor. Bazi turistlerin ilk gunlerini yukseklik hastaligina yakalanarak yatakta gecirdiklerine sahit oldum.

Cusco’yu ve Machu Picchu’yu anlatmadan kitanin tarihinden ve Inkalardan biraz bahsetmemek olmaz.

Kabul goren dusunce Amerika’ya gocun Dogu Asya’dan (Bering Bogazi ve Alaska uzerinden) 12.500 yil once basladigi seklinde. Hangi ulkeye gidersem gideyim, agzimi acana kadar o ulke vatandasi sanilmam seklindeki kisisel deneyimim ile ben de bu goruse katiliyorum. Yani eskimolar ve kizilderililer bence de Turk:)

15.yy’da Colombus’un Asya’nin zengin baharat adalarina ulasacak yeni bir yol bulma cabasi, kesfini kendisi farketmemis olsa da, kitanin tum kaderini degistirmis.

Pre-Colombian period denen, Colombus’un kesfine kadar gecen binlerce yillik zaman icinde Guney Amerikalilar, avcilik ve ilerleyen yillarda da tarimla ugrasan, daginik gelismemis topluluklar olarak yasamislar. Son birkac bin yillik donem icinde ise gelismis sayilabilcek bazi toplumlar on plana cikmis; Peru’nun merkezinde Wari, kuzey sahillerinde Chimu, Cusco’da Inka ve Bolivya’da Tiwanaku.

Inka, Colombus oncesi donem icindeki en sofistike uygarlik. 1430 yilina kadar Cusco ve vadilerinde takilan kucuk bir devletken, komsu topluluklarin saldirilari canlarina tak etmis, “en iyi savunma saldiridir” diyerek Ant Daglari boyunca “onumuzu gelene bir tekme” seklinde ilerlemisler. 16 yy baslarina gelindiginde kuzeyde bugunun Kolombiya’si, guneyde merkez Sili’ye kadar sinirlari genislemis (Ekvator, Peru, Bolivya, Sili ve Arjantin’in Ant bolgesi), en az 12 milyon insani yoneten bir imparatorluk olmuslar.

Inkalarin topraklarina toprak kattiklari ve guclerinin zirvesine eristikleri bu donemde Avrupali da bulduklari topraklardaki zengin madenlerin kokusunu coktan almis bulunmus. Ispanya ve Portekiz, Asya ve Afrika Portekiz’de, Guney Amerika’da kesfedilen yeni topraklar ise Ispanya’da kalacak sekilde bir anlasma yapmis ve birbirlerinin yoluna cikmamayi kararlastirmislar. Ancak yapilan anlasmadan birkac yil sonra Portekiz Brezilya’yi kesfedince anlasma revize edilmis.

1525 yilinda Inka Imparatoru Huayna Capac olurken, imparatorlugu 2 oglunun birlikte yonetmesi icin paylastirmis.Kuzeyde kalan topraklar (Ekvator, Quito bolgesi) Atahualpa’ya, guneydeki topraklar ise (Cusco bolgesi) Huascar’a kalmis. Ilerleyen yillarda 2 kardes iktidar icin birbirini yer ve ic savas nedeniyle imparatorluk kan kaybederken, Ispanyol Pizarro az sayidaki ama kaliteli ordusuyla guneyin altin imparatorlugu Inka’ya olduren darbeyi indirmis (Ic savasin firsatci Batili’dan baska kimseye faydasi olmadigina bir ornek daha!).

Jared Diamond’ın "Tüfek, Mikrop ve Çelik" isimli kitabini okumustum yola cikmadan hemen once, Mark sayesinde. O kitapta Pizarro´nun Inkalilari nasil altettigi cok carpici bir sekilde anlatiliyordu. Kitap ustune yazilmis bir yazi buldum. Ozet bilgi almak isteyenler linki tiklasin!

Cusco’ya gelirken nihai hedefim her gezgin gibi Machu Picchu’ya gitmekti. Cusco’da anladim ki Inkalarin izleri bu sehirin ve civar tepe ve vadilerde her yere yayilmis. Ispanyollar geldikleri gibi tum medeniyeti talan edip, her yeri yakip yiksalarda, yeni sehirlerini Inka medeniyeti ustune kurmuslar. Cusco, Inka taslari ustune oturtulan kolonyal mimari eserleriyle dolu. Cusco’da ve Cusco yakinlarindaki Sacred Valley’de Inka kalintilarini gormek mumkun. Saqsaywaman, Pukapukara, Pisac, Ollaytaytambo bunlardan yalnizca birkaci (Yukarida, bu arkeolojik bolgelerin fotograflarini goruyorsunuz).

Bir yandan Cusco’da Inka Medeniyeti’ni tanimaya calisirken, diger yandan da akip giden gundelik hayati ve Inkalarin torunlari olan Perululari anlamaya calisiyorum. 300 binin uzerindeki nufusuyla Cusco’da bugun baska bir hayat var. Birkac gun icinde Peru’da belediye baskanlik secimleri yapilacagi icin tum ulkede bir secim cumbusu yasaniyor, bize de renkli kampanya etkinliklerini izlemek dusuyor.

15 Kasım, 2006

titicaca´nin kardelenleri


Bolivya ve Peru’nun paylastigi, Guney Amerika’nin en buyuk golu: Titicaca. Tasima yapilabilen dunyanin en yuksek tatli su golu (3820 m) ayni zamanda. Efsaneleri, tarih boyunca gorup gecirdikleri, uzerinde saz adalar kurarak alternatif bir hayat suren insanlariyla ozel bir yer. Inka mitolojisine gore gunes buradaki Isla de Sol adasinda dogdu. Bolivya tarafinda yeni bulunan bir arkeolojik alan nedeniyle kayip uygarlik Atlantis´in aslinda bir kita degil, bu goldeki sular altinda kalan adalardan biri olup olamayacagi da tartisiliyor.

Uru´lar sazdan yaptiklari yuzen adalarinda yasiyorlar. Saz adada olmak garip geliyor bana. Uzerinde yurudukce saz esniyor, biraz icine gomuluyorum. Ogreniyorum ki sazlar curudukce yenileri ile degistiriliyormus. Ada 12 yilda tamamen curuyor ve yenisi yapiliyormus.

Titicaca Golu’ndeki cocuklari nasil anlatmali? Ciplak ayaklariyla sazlarin ustunde zip zip, gelen turistlerden bir seyler kapmaya calisiyorlar. Tombis yanaklari soguk ve gunesin karisik etkisiyle muhtemel, siyaha kacan bir kirmiziyla boyanmis sanki, narin cocuk derileri kalinlasmis.

Uruguay’li arkadasim hazirlikli; yaninda seker getirmis cocuklar icin. Cocuklarin hepsi onun tepesinde. Gozleri doluyor bir ara. Yuregine bir sey oturdugunu soyluyor. Benim de oturdu. Iste o gunden beri surekli icimden Kardelen´i soyluyorum.

Ne senden fazlayım, ne senden az/ Aynı macerada ayrı biraz/ Gözle biçim biçim, kalple anlar içim / Ayrı gayrı olmaz, sen yoksan ben hiçim
- Aç kardelen, aç / Dağın olayım, suyun olayım, göğün olayım, aç
Her çiçeğin kar altından güneşe giden masalında / Yaşamak yeniden tazelenir, yeniden anlamlanır / Işığa uzanırken kardelen kış rüyasından / Ümidin mucizesiyle, sevince uyanır.


13 Kasım, 2006

cusco´da bulusma

Dandik bir hostelin, zeka fakiri gorevlisini asarak 2 ay once Kolombiya´da biraktigim Steve´i bulmaya calisiyorum:

O: Merhaba, burada kalan bir arkadasimi gormeye geldim.
G: Adi ne?
O: Steven Hall, Kanadali.
G: Burada oyle biri yok.
O: Burada olduguna eminim. Mesaj atip otelin adresini vermis.
G: Yok dedim ya. Olsa bilirdik herhalde. Yarin bir daha geldin sorun.
O: Ya kardesim. Cocuk burada oldugunu yazmis. Bir misafir defteriniz filan yok mu?

Saklamaya gerek gormedigi ani nefretiyle oglanin kasi gozu oynamaya baslar. Herhangi bir sekilde yardim etme niyetinde olmadigini anladigimdan baska yollar denerim.

O: Burada kac oda var?
G: 11.
O: Kaci single room?
G: Biri.
O: O oda simdi dolu mu, kim kaliyor?
G: Bir cocuk. Kanada´dan.

Ortami bir sessizlik kaplar. Oglan kimi aradigimi sonunda anlamistir. Ve benden nefret etmek icin cok daha hakli sebepleri vardir artik. Birbirimize tislayarak dagiliriz.

Dayandim Steve´in kapisina. Ilk goz agrim. Ozlemisim sipayi:) Birbirimizin az kahrini cekmedik. Bizimki yine yataga yaymis kitaplar, defterler. Birlikte gezerken de geceleri oyuncak bebek yapardi. Ben sikilip pofladikca da, hobi edinmemi saglik verip dururdu. Saka maka, kendimi eylemeyi ogrendim bu yolculuk boyunca. Bebek yapmadan hem de:)

Iki gunluk bulusmada gecmis 2 ayin dedikodularini yaptik. Simdi ben Machu Picchu´dayim, Steve 3 gun once terkettigim Titicaca Golu´nde. Bir daha kimbilir ne zaman, nerede denk geliriz.

Aklimda yine degisik dusunceler... Bir yandan Peru´yu dusunuyorum. Izlerini surdugum Inkalari. Diger yandan Sezen Aksu´nun Kardelen sarkisini soyluyorum icimden. Donunce bisey yapmali diyorum, bisey yapmali. Bunca sefaleti bos yere gormus olamam ben. Kaldirdim kafami gomdugum kumdam. Simdi de bilmenin sorumlulugu coreklendi cigerime. Sonra, dun bir solukta okudugum Puslu Kitalar Atlasí aklimda. En az 5 yildir kutuphanemde bekleyen, cok iyi oldugunu duydugum halde niyeyse hic baslamaya tesebbus etmedigim kitap, ne sekil bir sagduyuyla hareket ettiysem bavul yaptigim vakit, ablama biraktigim canta ile ulasti. Dogru zamani beklemisim demek. Siddetle tavsiye ederim.

07 Kasım, 2006

güney amerika'ya bayram turu-4: santiago de chile

Peru’dan Macellan Bogazi’na kadar uzanan 4300 km ve dunyanin en uzun ulkesi Sili. Bir yani Pasifik Okyanusu, diger yani Ant Daglari. Peru, Bolivya ve Arjantin’in sinir komsusu. Ulkenin kuzey yarisi benim de 30 saatte otobusle bir kismini gectigim dunyanin en kuru ve en yuksek colu, Atacama. Guneyi buzul bolgesi. 15 milyonluk nufusu ile Guney Amerika’nin en istikrarli ekonomisi ve sanirim en pahali ulkesi.
Bir yandan Pablo Neruda’yi, diger yandan diktotor Pinochet’i cikarmis Sili. Su an bir kadin baskanlari var: Michelle Bachelet.



Gezinin son duragi Sili’nin baskenti Santiago’dayiz. Gunlerdir kosturmaktan bitap dustuk aslinda. Yaptigimiz ilk sey uzun bir uyku cekmek. Tanrim yatak ne kadar da yumusak (Santiago sonrasindaki cileli yolculuklarimda en cok ozledigim sey Crowne Plaza’nin o yumusacik yastiklari, yorganlari. “Tanri insani gordugunden geri koymasin” diye bosuna dememisler.

Havaalanindan sehre giris yaptigimiz bolge gercekten koy gibiydi. Arjantinliler Silililere koylu derken hakli mi acaba diye aklimda gecmedi degil. Sonra sehrin merkezinde bambaska bir Santiago bulduk. Herhangi bir batili sehir gibi, medeni.

Aylardan sonra Starbucks’in café lattesine, TGI Fridays’in yemeklerine ve bir de Ataturk parkina kavustugum yerdir Santiago. Afiyetle!


Santiago’dan hafizama en cok kazinan, beni seyahat boyunca sevgiyle bagrina basan bayram ekibinden ayrilmanin huznu aslinda. Son gece uyumadan ugrasip bana ucuz ucak bileti arayan Ayk, cantami yiyecekle dolduran Gulsen abla, benim icin dua edecegini soyleyen, bana sans dileyen, yolun acik olsun diyen tum ekip. Yurdumun guzel, sevgi dolu, insanlari… Ne kadar da ozel kisilere denk geldim yine. Soyluyorum hep; karsilastigim insanlardan yana cok sansliyim ben. Donuste ilk yapacagim seylerden biri Turkiye’nin degerli ressamlarindan ve bizim de gezi ekibimizden olan Gulcin Anil’in sergisine gitmek olacak. Sanatindaki basarisi disinda, hayat hikayesiyle de cok ozel bir insan. Yepyeni bakis acilari kazandirdi bana.

Ara ara soruyor insanlar, donecek misin diye? Tabii ki donecegim, yok daha neler? Insanin bir yere ait olmasi, birilerince ozlenmesi, onemsenmesi ne kadar guzel. Her seyden daha degerli. Belki de tum bu seyahatin en guzel yani, donmek kismi olacak. Heyecanlaniyorum dusundukce. Pansiyon’un haberleri ulasiyor hem. "Pansiyon dergah oldu. Giren aski buluyor. Kapisina, bacasina yakinda caput baglanacak" diye.

Dinleyecek cok hikaye var, coookk:) Donsem mi ki acaba hemen?

güney amerika'ya bayram turu-3: buenos aires

Rio sambanin sehri ise, Buenos Aires de tangonun sehri !

Yakinda yeniden Buenos Aires’te olacagim ve bol gun kalacagim icin Arjantin’i ve bu guzel sehri anlatmayacagim simdi.

Komik bir tesaduf; kaldigimiz NH Latino Otel’de bizim disimizda kalabalik bir Turk grup daha vardi. Fear Factor diye bir programin cekimleri Buenos Aires’te yapildigi icin her daim firardaki abimiz Acun, program ekibi (yillarca Acun’un laf attigi kameraman Feridun’u da gormus oldum boylece) ve eski/yeni donem yarismacilar... Capraz masada kahvalti eden Acun’u sokakta gorsem konusurdum belki ama su kokos otel beni de bozdu. Yan gozle bile bakmadan cool cool kahvemi ictim.

Eski donem yarismacilarindan biri yanan kolunu gosteriyor. Bu ne bicim program ayol. Vatandas hasat! Yeni donem yarismacilar ise gezmek derdinde; 2 gunluk ozgur zamanlarinda sehiri gezmek icin benden tiyolar aliyorlar. Benim favorim, bakkal Osman abi. Osman abim kazanirsa haberim olsun:)

guney amerika'ya bayram turu-2: foz de iguacu

Uc ulkenin kesistigi bir bolgede (Brezilya, Arjantin ve Paraguay) 275 farkli selale 2.7 km’lik bir genislik icinde torensel bir sekilde dokuluyor. Dunyanin essiz guzelliklerinden biri daha.
Selalelerin %70´í Arjantin, kalan %30 da Brezilya tarafinda oldugundan, selalerin Brezilya tarafindan izlenmesinin daha keyifli oldugunu soyluyor rehberimiz. Biz de oyle yapiyoruz.

Debisi en yuksek olan Niagara Selalesi ve en yuksekten dokulen Angel Falls’tan sonra, dunyanin en uzun selalesi unvanini tasiyan Iguazu’yu da gormus oldum boylece. Sirada Afrika’da yer alan Victoria Selalesi var. Bakalim hangi bahara kismet olacak?

2 gunluk Iguazu gezisinde neler yaptik?

- Gece 7 farkli Guney Amerika ulkesinin halk danslarinin sergilendigi bir show…

- Selaleri her acidan gorebilmek icin uzun bir yuruyus... (Bir yerde su varsa, hayat var. Kelebekler, kuslar, bocekler, cogumuzun hayatlarimizda ilk kez gordugu degisik hayvanlar, binbir degisik renk ve isik…)

- 300 beygir gucundeki zodyak botlarla nehirde safari…(Sapsi Burcin’in tum seyahette en eglendigi anlar, botun kaptaninin yarattigi feyk dalgalarda islandigimiz anlardir. Ne tuhaf adamsin be Burcin!)

- Otelimizde belki de bu senenin son gunes banyosu, havuz sefasi… (Buyuk kadinsin Abla Pansiyon. Zorla soktugu havuzdan cikasim gelmedi. Iguazu’nun gunesinden sonra yagmurlarla ulastigimiz Buenos Aires’te cok aradik bu gunesi).

- Paraguay’daki kacakcilik sehri Beleste’nin binalarina tepeden bir bakis (Yazik oldu gidemedigim. Skor derdinde degilim ama bir ulkeye bu kadar yakin olup da gidememek gercekten uzucu. En azindan bu seyahatte Paraguay’a gecme sansim olmayacak bir daha).

- Baris Koprusu’nden Arjantin’e karayoluyla gecis...

06 Kasım, 2006

guney amerika'ya bayram turu-1: rio de janeiro

Sayili gun cabuk bitermis ya, ruzgar gibi gecti gunler. Geride yuzlerce fotograf, guzel dostluklar ve pek cok ani kaldi.

Rio havaalani, sabahin ilk saatleri, guzel bir eslesme sonucu yeni indigim havaalaninda Turkiye’den gelecek grubu bekliyorum heyecanla. Kapi acilir. Disariya cikan ilk kisilerden biri, beklemekte olan adamlardan birine yonelir. Daha yolda coskuyla lololo konusmaya baslamistir bile. Beklenen son, sevgiyle kucaklasma. Tabii ki bu bizden diye dusundum. Yurdumun insanini her yerde tanirim. Lololo insani bizim rehber Ayk cikti, kucaklastigi kisi de lokal rehberimizmis.
Ve tabii ki benim kucaklasma anlarim gerceklesirken, gizli kalmis yetenek, her seyahatin degismeyen belgesel yonetmeni Abla Pansiyon onceden ayarladigi kamerasini coktan ilgililere terketmis ve o ani olumsuzlestirmistir.

Hizli daldik Rio de Janeiro’yu tanima operasyonuna. Otele ulasana kadar yapilan yarim gunluk hizli sehir turu tamamlandiginda, Rio, coktan bizim Rio olmustu bile. Turistlerin 3 gunde gezip bitirdigi sehrin kurtarilmis bolgesi modern, temiz ve bakimli. Biz de 3 gunluk Rio seyahatimizde gorulmesi gereken her yeri gorduk: Şehri kutsayan İsa Heykeli’nin bulunduğu Corcovado tepesi, teleferikle çıkılan Pão de Açucar tepesi, Sugar Loaf Tepesi, Rio-Niterói Köprüsü vb.

Rio’nun baska neleri meshur?

Tabii ki en cok karnavali. Her sene Subat sonu veya Mart basina denk gelen Rio Samba Karnavalı ilk kez 1923 yılında yapılmış. Uc gün süren Rio Karnavali’nda iki lig bulunuyor. Ligin takımlarını Rio'daki dans okulları oluşturuyor. Dans okullarının 3 bin ila 5 bin arasında dansçısı mevcut. Dansçılar yıl boyunca tüm maharetlerini sergileyerek Sambodromo Caddesi'ndeki resmi geçitte yer almanın savaşını veriyorlar. Karnaval geçidine katılan bir okul 1,4 kilometrelik yolu yaklaşık 2 saatte sürekli dans ederek geçiyor. Her okulun kullanabildiği iki renk var. Yani giysiler ve dekorlar seçilen bu iki renkle bezeniyor. Karnaval sonunda yılın şampiyon dans okulu seçiliyor.

Biz karnaval coskusunu yasayamadik ama en azindan karnavalin coskusuna ve sambaya iliskin ipuclarini Plataforma’da seyrettigimiz bir show ile yakalayabildik.

Brezilya denince akla gelen ilk sey belki de futbol. Dunya kupasini 5 kez kazanan Brezilya, Pele gibi cok buyuk futbolcular yaratmis. Brezilya’da 2 ayri futbol ligi var. Biri ulusal lig, digeri de eyalet ligi. Bu nedenle tum yil boyunca Brezilya’da futbol izlemek mumkun. 200 bin kisilik kapasitesi ile dunyanin en buyuk stadyumu olan Maracana Stadyumu da Rio’da bulunuyor.


Rio'da bir söz var: "Brezilya futbolun evi ise, Maracana Stadyumu da onun tapınağıdır." Futbol severler olarak gruptan ayrildik ve bu muhtesem statta biz de mac seyretmeye gittik. Rio takimi Botafogo, S. Caetona’ya karsi. Coskulu tezahurata biz de katildik: “Vamos la Botafogo… Vamos la Botafogo…”

Arada deli deli bagiran, el kol hareketleri yapan, goz yasi doken taraftarlar gorsek de vallahi bizim taraftarlar daha fanatik. Maci bizim takim ikinarak da olsa 2-1 kazandi da kafayi gozu yardirmadan otele donebildik.

Brezilya’nin yaklasik 8000 km uzunlugundaki sahil seridi icinde Rio plajlari oldukca onemli. Flamengo Plajından Recreio de Bandeirantes Plajına kadar ardarda sıralanan 14 kumsalin en onemlileri Copacabana ve Ipanema Plajları. Copacabana Bulvari uzerindeki Pestana Rio Atlantica Hotel’de kaldigimiz icin sansliyiz. Dalgalari gorerek, neredeyse deniz kokusunu soluyarak uyaniyoruz gune.

Bisikletle sahil boyu gezenler, kumlardan sanatsal harikalar yaratanlar, plajda ayak voleybolu oynayanlar, denizde sorf yapanlar, cincik boncuk satanlar… Henuz yaz mevsimi baslamasa da plajlar yine de hareketli.

Venezuela’da tanistigim Polonyali cift ile karsilasiyorum sahilde yururken. Aha aha. Atiyorum havami ablamlara. Ben bi dunya vatandasi oldum:)

Ve gece hayati… Rio’da yapmadigimiz bir sey varsa, o da alemlere akmaktir. Rehberimiz kadinlarin alinmadigi, Rio’nun meshur saunalarindan bahsetti once. Bir an Burcin’in gozleri isildar gibi olsa da, “Hot” dedik, oturttuk asagi. Gerci her gece 10 dedin mi yatan, mutlulugu uykuda bulan bi adamin biz olmasak da saunaya filan gidecegi yok. En guzeli. Edepli cocuk:)

Otelin bir kac yuz metre otesinde bulunan Help Club tum Guney Amerika’nin en buyuk kulubu imis. Gecenin erken saatleri kapisinda soyle bir turladik. Bolgenin ‘profesyonel’leri onlarca mini etekli cirkin kadin kapida dizilmis. Aynen geri donduk. Kadinlar icin Rio’da bir sey yok dedi Ayk. Sen oyle san Ayk efendi. Su dunyada her kadinin olmeden gormesi gereken bir sey varsa o da Brezilya’nin Capoeira danscilaridir (Ozellikle Plataforma´dakiler)! :)

Rio de Janeiro: Dunyanin en guzel sehri (mi?)

Topografik ozellikleri nedeniyle Rio gercekten cok guzel. Suyla bulusan yesil tepeler essiz manzaralar sunuyor. Guzellik yarismalarinin 90-60-90 guzelleri gibi ama, basta bu guzellige hayran olmamak mumkun degil. Ama sadece guzel olan her seye insanin ilgisinin kisa surede kaybolmasi gibi, bu guzellige de alisiyorsun ve bir sure sonra dahasini ariyorsun. Derinlik, siirsellik, tarih. Ne bileyim iste, ruh belki de. O ruhu ben bulamadim bu sehirde. Rio’yu da gordukten sonra emin oldugum sey, Istanbul kesinlikle dunyanin en guzeli. Ahh bir de agzina sicmasaydik carpik yapilasma ile.

Bir daha gelir miyim Rio de Janeiro’ya? Belki. Bir karnaval vakti.

şili'den bolivya'ya seyahat

Sili’nin kuzeyinde Atacama Colu’nun cikis kapilarindan olan ve Bolivya’nin guney sinirina da 1 saat uzaklikta bulunan San Pedro de Atacama’da 2 gece kaldim. Bizim herhangi bir koyumuzden farksiz; kerpic evler, toz toprak yollar. Ama civardaki enteresan doga olusumlari bolgeyi oldukca onemli bir turizm beldesi yapmis. Sirtcantalilardan, en zengin batili ulke turistlerine kadar pek cok insan var su minicik koyde. Hal boyle olunca da hayat pek bi pahali.

Koyun yakinlarinda, colde Atacama Tuz Golu bulunuyor. Daha once hazirliksiz ciktigimi yazdigim ve surundugumu soyledigim col seyahati aslinda eglenceliydi (Dram yaratmayi seviyorum, napiim?) Surundum biraz ama fiziksel yorgunluklar birkac saatte unutuluyor. Geriye basarmislik hissi ve doganin hic tanimadigim mucizelerinden aldigim lezzet kaliyor (Bir de hasati cikmis ve temizlenmesi dakikalar alan ayakkabilar, kiyafetler).

San Pedro’dan 3-4 gunluk turlar duzenleniyor Uyuni´ye. Bolivya’nin dillere destan guzellikteki dag golleri ve Uyuni Tuz Golu gorulmezse ayip olacak yerlerden. Bolivya’ya bu kasabadan gecmenin bu turlara katilmak disinda baska da pek yolu yok. Miami’den gelecek arkadasim Eda ile 18 Kasim’da Buenos Aires’te bulusacagim icin benim vaktim dar. Kendi ozel turumu yaratiyorum boylece. Bekleyemiyorum turlarin hareket gununu.

Soforum Claudio ve MO’den kalmis 4x4 aracimiz ile dusuyoruz yollara. Bolivya’ya gecmek kolay oldu. Ama her gecen dakika hava biraz daha soguyor. 5000 metrelere ciktigimizi ogreniyorum Claudio’dan. Kipirdamazsam nefes almak zor degil. Ama 3-5 adim attigimda sanki daglara tirmanmisim kadar yorgun dusuyorum. Meniskus kapida degil sevgili okur. Daglara cikiyorum dedigimde daga tirmanmayi kastetmemistim. Ama bagirsak dugumlenmesi oldukca ihtimal dahilindeydi. Ziplaya hoplaya, aracla dag bayir tirmanip, toz toprak icinde yol aliyoruz.

Doga ne kadar bakir, ne kadar guzel. Ara ara ulastigimiz dag gollerinde karsilastigimiz birkac gezginden baska tum yollarda yalniziz. Gozun gorebildigi onlarca kilometrekare icinde yasayan tek canli bir biz, bir de yabanil hayvanlar. Lamalar, flamingolar, adini hatirlamadigim baska hayvan suruleri… Issizligin ortasindayim. Her hucremle farkina variyorum bu durumun. En azindan o dakika ego filan kalmadi bende. Milyonlarca yillik bu gezegenin, sayisini tahmin bile edemeyecegim canlisindan, su an icin yasamakta olan 7 milyar insanindan biriyim sadece. Evrenin bir parcasiyim. Hem bir hicim, hem her seyim. Doganin karsisinda aciz ve degersizim, ama diger yandan tekim ve essizim. Ozel deneyimler bunlar. Nasil anlatayim ki?

Laguna Blanco, Laguna Colorada, Laguna Verde’den ve baska irili ufakli pek cok golden geciyorum. Toprakta fokurdayan camurlar, sicak su havuzlari, aktif bir volkanin dumanlarini goruyorum. Daha once gecip iz birakmis gezginler gibi, taslarla ulkemin adini yaziyorum topraga. Buralardan bir Turk’un de gectigini bilsinler yani:)

10 saat suren zorlu ama keyifli seyahat sonrasi ulasiyoruz Salta de Uyuni’ye. Tuz Golu´nun ustunde, banyosu haric tamami tuzdan yapilmis bir otelde, Tuz Otel´de kaliyorum o gece. Otelin tek musteri benim. Gece 9’da isiklar karariyor ve her nasil olduysa tum calisanlar da yoklara karisiyor. Ohh, tum otel ve doga bana kaldi.

Salta de Uyuni dunyanin en buyuk ve meshur tuz golu. Aslinda tuz colu demek daha dogru. Metrelerce yukseklikteki tuz kalibinin altinda kalmis su. Biz aracimizla golun uzerinden geciyoruz. Otel calisanlarindan 2 kadin ve bir bebegi de araca aldik. Kadin dedigime bakmayin, yaslari 17’yi gecmez. Latin Amerika’da 15’ten 50’ye her kadini emzirirken gormek mumkun. Dogum kontrolunun olmadigi kesin. Her ulkede karsilastigim ve uzuldugum manzaralardan biri bu. Kendisi cocuk olan minicik kadinlar, kucaklarinda/ sirtlarinda bir bebek temizlik yapmaya calisiyor. Koylerde durum ne bilmiyorum ama sehirlerdekilerin cogu yalniz. Sevgililer tarafindan hamile kalinca terkedilmisler.

Golun ortasinda cesitli adalar var. Isla Incahuasi’de topraga basiyorum yeniden. Kaktuslerle kapli bu minik adada bol bol fotograf cekiyorum. Polislerden biri yolumuzu cevirip tutturuyor, arkadasimi da araca alin diye. Aracta kalan tek bos yer, sofor ve benim aramdaki el freni ustu. Claudio kasiyor, turist var diyor. Polis bastiriyor. Ben sana gosteririm sonra diye bin tehdit savuruyor polis. Iyi be! Ozel aracimiza kimi misafir edecegimizi de secme sansimiz yok. Zorba herif! Neyse kaciyoruz adami almadan ama sofor acilara gark oldu. Belli ki gelecekte basina gelebileceklerden endiselendi.


Uyuni’ye vardigimda ogleden sonra olmustu bile. Baktim kasaba el kadar, gorecek de bir sey yok, baskent La Paz’a gitmek icin otobus bileti aliyorum. Bavulumu da ofisin sandalyesine bagliyorum. Aha! Birkac saat sonra ofise dondugumde benim bavul yok olmus. Daha dogrusu var da, gorunmez olmus. Tepeleme ustune bohcalar, pazar cantalari yigilmis. Kan ter icinde kurtariyorum bavulu. Gelecek arac hep bahsedilen meshur tavuk otobuslerinden olmali. Yolcularin kucaginda tavuk yok ama manzara ayni tavuk otobusu manzarasi.

Super duduk bir otobus. Muavine vermeye calisiyorum bavulumu. Eliyle yer kalmamis bagaja sen koy diye isaret ediyor. Bagaj tepeleme bohcalarla, sirtcantalariyla dolu, Deli misin be adam! Olmayan bosluga 30 kg’luk bavulu nasil tikistirayim? O da boyle dusunuyor olmali ki, yuzunu ceviriyor. Caresizlik icimdeyim. Ilk kez Ispanyolca bilmemek bu kadar sorun oldu. Ve tabii koca bavul. Gezgin bir oglan imdadima yetisiyor. Ugrasip didinerek (kafasiyla ve omuzuyla bavulu ittiris hamleleri gozumden gitmiyor hala) bavulu tikistirmayi basariyor. Kahramanimsin desem, sarilsam, opsem... Uygun olur mu?

Kesin eminim ki bu yasadigim en en en kotu yolculuk. Asfalt olmayan yollarin ustunde arac oyle bir sarsilarak ilerliyor ki, ic organlarimin yer degistirdigini saniyorum. Neyse ki on koltuk kucagimda da, firlayip tavana yapismiyor basim:)

Daha en heyecanli bolume gelmedik, bekleyin!

Otobus bakkal bozuntusu bir yerde mola veriyor. Etraftaki bitmemis insaatlar arasinda insan yasadigini sandigim tek binanin onundeyiz. Tuvalet nerede diye soruyorum. Elleriyle isaret ettikleri tarafa gidiyorum, tuvalet filan yok. Geri donup bir daha soruyorum. Bu arada etrafa dagilmis ve ulu orta iseyen yolculardan da biraz killaniyorum. Veee evet. Tuvalet filan yok. Comelen, bitiriyor isini. En az 3 kadin poposu gordum bu vesileyle. Erkeklere bakmaya korkuyorum zaten. Gozum yerde. Imdat! Ne yapsam? Gecmiste yasadigim bir deneyim aklimda oldugundan (Bakiniz otobus vukuatlari yazisi), olabileceklerden korkup topluma karisiyorum ben de. Tabii ki bulabildigim en uzak kosede, bir insaat kalintisinin arkasindayim. Doganin bana verdigini, dogaya geri sunuyorum. Ne hallere dustuk, ahh ahh. Bir tuvalete muhtaciz iste. Cok sagduyulu bir tavirmis benimkisi. Otobusun bir sonraki mola yeri, bir sehrin teminali. Oradaki tuvalet de kilitli!

Bolivya oyle bir ulke ki bundan sonra beddualarin “Cehenneme gidesin” yerine “Bolivya’ya gidesin”(ama otobusle!) seklinde degistirilmesini oneriyorum. Su La Paz’a varana kadar gectigim yollar, daha dogrusu gordugum yasam kosullari, kesinlikle cehennemin dunyaya yansimasi olmali. Doga ne kadar guzelse, hayat o derece fakir, ilkel ve insani kosullardan uzak.

Sonunda Bolivya’nin 3632 metre yukseligindeki baskenti La Paz’a ulastim (Dunyanin en yuksek baskenti). Sehirde zerafet, guzellik olmasa da, yeniden medeniyetteyim. Yalniz ne aptallik ki gunlerden C.tesi imis buraya vardigimda. Guya hizli hizli gectik yollari. Buradan Peru vizesi almam gerekiyordu. Haftasonu oldugunu Peru Konsoloslugu’nun kapisinda anladim:) Saatim yok, tarihi bilmiyorum. Bir yandan super olan bu durum, diger taraftan beni komik hallere dusurebiliyor iste. Planladigimdan daha uzun kalmam gerekecek bu sehirde.

Bundan sonraki rotam soyle (O kadar plansiz da degilim yani): Peru-Bolivya sinirindaki Titicaca Golu. Oradan Cusco ve Machu Picchu. Sonra da Lima uzerinden yeniden Buenos Aires. Bende hal/istek kalirsa, BA’da bir sure takilip sonra da Arjantin’in guneyine Patagonya’ya inecegim.

Yeni gelen bir e-mail ile Eskisehir´den baska gezginlerin de (Murat ve Yekta) 1 Aralik´ta GA´ya ulasacaklarini ogrendim. Ne guzel oldu. Belki denk geliriz.

Not: Bayram gezisini yazdim, ama bugun fotograf yukleyemedigim icin bloga henuz yayinlayamiyorum. Ilk firsatta hem bu yazinin fotograglarini ekleyecegim, hem de diger yazilari yayinlayacagim. Hani merak eden olursa diye:)

02 Kasım, 2006

atacama çölü, şili

Su dakikadan sonra benden yazi filan beklemeyin arkadaslar. Canimin derdine dustum. Kizgin collerden, karli daglara efsanesi aynen gercek oluyor. Bunu da atlatirsam vallahi donecegim guvenli limanlara, bi daha da acilirsam n´oliim!

Hareket etmek uzere olan tur minibusune; buralara kadar geldik, col gormeden donmem diye super ani bir kararla binersen ne olur? Kot pantolon, siyah t-shirt, uygunsuz ayakkabi ile 5 saat collerde yurursun. Bilmem kac derecede kavrulursun. Tabii ki sapka, gunes kremi ve en muhimi suyun da yoktur!

En aci sekilde col tecrubesini yasamis bulunmaktayim. Bin sukur, hayattayim!

Kerpic odanin gecesine 20 dolar verir, umdugun gibi komsu ulkeye bir otobus olmadigini anlar ve aci yol/col deneyiminden sonra bir an once buradan kurtulmayi kafana koyarsan ne yaparsin? Yilana sarilirsin.

30 saatlik otobus yolculugundan sonra ulastigim San Pedro de Atacama´da mahsur kaldigimi sandim once. Bolivya´ya gecis icin on takla atip bol dolar harcamayi goze alarak 2 gun boyunce bana eslik edecek bir sofor ayarladim sonunda. Yarin sabah Bolivya daglarina dogru yola cikiyorum.

Hazirliksiz cikacagim 4300 metrelerde soluksuz kalmazsam veya bizim sofor amca hazir daga da geldik, bi turk lokumunun tadina bakalim demezse ya da -12C derecede olmeden uyumayi basarabilirsem (Mayis-Agustos araligi haric kaloriferi sonmeyen biriyim ben!) bi ara yazarim...

Yillar yili dert yolunda / Ne ilk ne de sonuncuyum / Lay lay lom. Ben acilarin cocuguyum... Lay lay lom.