15 Aralık, 2006

burasi kadikoy, buradan cikis yok


Futbol takipciligini, bir takimin taraftari olmaktan keyiflenmeyi, takimin galibiyetiyle mest olup, yenilgisiyle eziklik duymayi birakali cok oldu. 20'li yaslara kadar erkekler arasinda yer bulmak icin kacinilmaz eglencelerden biriydi bu. Az maca gitmedim, az tezahurat etmedim, az dovusmedim, az spor sayfasi okumadim gencken. Son yillarda ise acikcasi ilkel buldugum ve hatta biraz asagiladigim bir durumdu, bu derece tutkuyla taraftar olma, kendini o takimla ozdeslestirme hali.

Yurduma gelir gelmez yapacagim ilk seylerden biri Fenerbahce macina gitmek mi olacakti (Henuz Bogaz'da yurumemis, arkadaslarimin cogunu gormemis iken)? Ben kim, Fenerbahce maci kim? Hem ben Galatasaray'liyim. Sevdiklerimi gorecegim icin ya da futbolun cok onemli oldugu bir kitadan henuz memlekete donmus, orada bol bol futbol muhabbetine sahitlik etmis, Maracana'da mac seyretmis biri olarak, belki de Alex'in dedigi 'compare & contrast' icin gittim. Itiraf ediyorum: Cok eglendim!

Pek heyecanli bir macti. Taraftarlar da bizimkilerden iyi olmasin, gercekten basarili. Kisik olan sesim bir miktar daha kisildi. Bol bol islik caldim. Yuuhh diye bagirdim filan. Iste karsilastirma: Bizim taraftar Brezilyalilari da, Arjantinlileri de kesinlikle dover. Bir gol attik, 3 kisi tepemde. Kafamdan sapka uctu.

Yani manyak olmayalim, dozu abartmayalim, su futbol hic fena bir spor degil seyretmek icin. Hele bayik beyzboldan sonra.

Raki guzel, kebap guzel, futbol guzel.
Hosgeldim memlekete! :)

12 Aralık, 2006

varan 3: pansiyon istanbul'da

Gozumun nuru Istanbul, gozumun nuru Pansiyon, gozumun nuru dostlarim...

Arkadaslarim is-guc dememis gelmis P.tesi alana beni karsilamaya. Hizli tarafindan bir aile ziyareti, sonra Haf. tarafindan toplanip Pansiyon'a transfer. Dostlarin biri gidiyor, biri geliyor. Gece sabaha kadar muhabbet. Oglen Onur dayandi kapiya, ittir kaktir uyandirildim. Omlet yapti, gitti. Gun boyu kabul surdu. Aksam icli kofte, yogurtlu beyti, parmak lahmacun:)

Konusmaktan sesim kisik, tam olarak mutlululuk maymunu oldum. Haftasonu kisa bir tatil yaptim geldim sanki. Yok yok. Hic gitmemis gibiyim. Billahi hatirlamiyorum bi sey! Gelmeyin dedim ustume.

Nasil biraktim gittim?
Su dakika ona inanamiyorum ben!

10 Aralık, 2006

varan 2: pansiyon new york'ta

Feci patladim arkadaslar!:)

Yani hani ustumde su pozitiflik olmasa, coktan salya sumuk olmustum. Washington DC'ye mecburi inis yaptik. Ucak bozuldu ve NY'tan Istanbul'a kalkan ucagi kacirdim. 2.5 saatlik yol, cikti 7.5 saate.

Su dakika kalacak yerim yok (En ucuz otel 190$), karnim ac, gozlugumu kaybettigim icin gormez haldeyim, bavulum kayip. Ustune ustluk Istanbul'a gidemedigim icin haftasonu, herkesi topluca gorme sansini da kacirdim.

Bu bir test, biliyorum. Ondan hala sakinim! Perdenin arkasindan biri beni izliyor, bakalim simdi napcak diye:)

09 Aralık, 2006

varan 1: pansiyon atlanta'da

Gidememeye hazirlanmistim. Diyordum kendi kendime, "En kotusu ne olur? Toplar bavulu aynen donersin otele. Hem Cape Town'dan kanka yaptin. Otelin gorevlisi de asik gibi. Tasitmaz koca bavulu. Sorun var miymis? Yokmus!"

Hikayemin basini bilmeyenler su dakika niye vatana donemedigimi de tam anlayamamistir. Durum ozetle su: Delta Airlines'in calisan yakinlarina sattigi ucuz bir biletle yolculuk etmekteyim. Ucuz etin yahnisi, ucakta ancak yer varsa ucaga binebiliyorsun. Sorun su ki, ucakta yer olup olmadigi, ucagin kalkmasina 10-15 dk kala belli oluyor. Sen bu arada tum kontrolleri, check-in islemlerini, havalimani vergi odemelerini vs yapmis, 3 saat harcamis oluyorsun. Isin hazin bolumu, bunca efordan sonra "Kusura bakmayin, sizi ucaga alamiyoruz demeleri".

Aylardir yollarda olmanin verdigi guven ve son gunlerde kazandigim her seye pembe gozlukle bakma yetenegiyle, Persembe gecesi ucaga binemeyince, aptal aptal gulumsemis ve "Vardir bi hikmet!" demistim.

Cuma aksami (dun yani), yine saatlerce takildik kuyruklarda. Persembe ucaga binemeyen yolculara bir de yeniler eklenmis. Olmusuz 17 kisi. Boyle durumlarda ucaga ilk kimin alinacagini calisanin kidemi belirliyor. O da yasla gelen bisey. Yani benim biletin kidemi muhtemel kotudur.

Durum aciklandi; 17 kisiden sadece 5 kisiyi aldilar, icinde benimde oldugum kalanlara nanik dendi (Persembe garibanlarinin tamami yine patladi). Hemen herkes aglamaya basladi. Amerikan tavirlari devreye girdi: Mudurle gorusmek istendi (Turkiye'de "Sen benim kim oldugumu biliyorsun" davranis kalibi varsa, ABD'de de "manager gorusmesi" var. Cok eglenceli). Tum bu kargasa icinde bende ayni anlamsiz siritma. "Canim daha yasanacaklar var demek" sukuneti:) Bu hali "kiz Buenos Aires'e bayildi, donmek istemiyor" seklinde yorumlamayin sakin. Baska bir hal. Gereksiz bir pozitiflik var uzerimde. Zekami filan kaybetmis gbiyim.

Ben oyle ortamlarda takilip, insanlarla konusurken, inanilmaz bir sey oldu. Ucus hakki cikan 5 kisiden 2'si ortada yok. Herhalde bir vakit umutlarini kaybedip gitmisler. Sirayla kidemlerine gore kalan yolculari anons etmeye basladilar. Ben geyik yaparken, kalanlar da alandan ayrilmis. Koltuk bana kaldi. Hohoyt!:) Kostur kostur bindim ucaga, son kisi olarak. Bir sey hissedemeden koptum kitadan. Sagolsun bir de business ucurdular. Film, yemek, icmek derken Atlanta'ya varmisim bile. Bitli hostelden cikip gelmistim. Hayat iste! Bir gun yerde, obur gun gokte.

Simdi Atlanta'da NY ucagi icin ayni sancili bekleyis surmekte. Icimde bir his, bugun hem NY, hem de Istanbul ucaginda yer bulacagimi soyluyor. Bulamazsam da sorun yok. Starbucks'in oldugu bir ulkedeyim. Niye sorun olsun ki? :)

08 Aralık, 2006

usudum ustumu ortsene anne

'Eve donus'u yazdim ama benim hikaye 'eve donemeyis' olacaga benzer. Dun aksam binemedigim ucaga, bakalim bu aksam da binemeyecek miyim?
Gidip de yazamadigim yerlerin resimlerini ekleyeyim bari, su bekleyis bir ise yarasin!

"Dunyanin en guney sehri" olarak unlenen Ushuaia'ya sadece 12 km uzakliktaki Tierra Del Fuego (Ates Topraklari) Ulusal Parki.


Ushuaia aciklarindaki bir ada, komsularindan pek de farki yok!

Arjantin'in buzullari ile unlu El Calafate sehrine 80 km uzakliktaki Los Los Glacieres Ulusal Parki'nda yer alan Moreno Buzulu. Buyumeyi surduren ender buzullardan. Nefis bir manzaraydi gercekten!

Los Glaciares Ulusal Parki, bu sefer at sırtında gezerken...


Son gunlerimi Patagonya'nin ulusal parklarinin temiz ama pek soguk havasinda, bol hareket gecirdim. Vucudumda agrimayan tek yerin, kafamda saclar olmasi bundan olabilir mi? Ozellikle 9 saatlik 'at ustunde Patagonya' fantazisi beni mahvetti! Gercekten her yerim tutuk su dakika. Belki de ucaga binemedigim iyi olmustur.


Ve dunyanin ucunda Turk gormedigimi saniyorsaniz buyuk yanilgi icindesiniz! Tabii ki gordum. Ushuaia'da hem de:)

O gun liman iscileri eylem yaptigi icin elimde tekne bileti, kaldim kapida. Bari su meshur Ushuaia hapishanesine gideyim dedim. Ta taaaam... Yan odadan gelen 2 kelime Turkce hemen carpti kulagima. Kosarak takip ettim sesi. "Merhabaaaaa... Ben de Turk'um!":)

Fest Travel'in 20 kisilik yolcu ekibi ve rehberleri sevgili Saffet beni bagirlarina basti. Otellerinde gule eglene bir aksam yemegine katildim. Pek guzel oldu yani:)

eve donus

Gozyaslarina bogulmamak icin apar-topar bir veda ile kosarak kacmistim sirketin bahcesinden. Bindigim takside o kadar cok gozyasi dokmustum ki taksici telaslandi. Dudaklarim, ellerim titreye titreye vardim eve. Pansiyon'da ulkeye o gun donen Hafiye, Mutlu ve Ilker. Acinin paylasilabilirligi yalan. Herkes kendi dramini yasiyor.

Toronto'da Olcay'dan ve Montreal'de Oguz'dan ayrilirken de cok gozyasi dokmustum. Sanki ben o vakit oksuz kaliyordum, sanki ben o vakit gercekten gurbete gidiyordum. Bindigim araclar uzaklasir ve dostlar evlerine donerken, ben nereye gidiyordum sahi? Ne diye gidiyordum?

Insanlarin imrendigi ve benim de yillarca hayalini kurdugum bir is yapiyordum ama hic de oyle keyifle yasamiyordum durumu. Sanki yenilmistim hayata, ceza olsun diye kendimi surgunlere yolluyordum.

Yollar kucak acti bana. Yaralarimi sardi. Yanitlari yolladi.

Tebdil-i mekanda ferahlık yokmuş aslında.
Acının yüzölçümü yeryüzünden çokmuş aslında.


Ben aciyi degil, sevinci sectim!
Drama kraliceligi bitti yani. Bakalim boyle de sevecek misiniz beni?

Kalbim buruk ayrildigim yuvaya, huzurlu donuyorum. Bir zafer kazanmis komutan gibi degil ama. Bir gezgin gibi. Gorecegini gormus, alacagini almis.
Tamamlanmis.

06 Aralık, 2006

dunyanin ucundaki fener

Jules Verne kitaplariyla gecti ilkokul yillarim. Denizaltinda Yirmibin Fersah, 80 Gunde Devr-i Alem, Balonla 5 Hafta, 2 Yil Okul Tatili, Dunyanin Ucundaki Fener, Aya Yolculuk ve Turkce basilan daha hangi kitabi varsa...


Sonra ortaokul yillarinda gun gelip muhim bir insan olacagimi sandim. Olmak istedim. Arif Nihat Asya gibi sairlerin siirlerini okudum. Kendime gazlar verdim (Dalga gecen olursa, dayagi yer, soyliim!:))

Birak, bozuk saatler yalan yanlis islesin
Çelebiler çekilip haremlerde kislasin
Yürü arslanim! Fetih hazirligi baslasin!
Yürü hala ne diye kendinle savastasin?
Fatih'in Istanbul'u fethettigi yastasin.


:)

Fatih'in Istanbul'u fethettigi yasi coktan gectim, ama onemsedigim bir fetih gerceklestirdim! Amerika'nin en kuzey ulkesi Kanada'dan baslamistim yolculuga. En guneydeki sehir Ushuaia'da, "dunyanin ucundaki fenere" el salladim, donuyorum.

Bandolar hazirlansin!

02 Aralık, 2006

patagonya


Patagonya, her gezginin hayallerinin uzak kosesi…
Detaylı yazmıyorum, yazının alası zaten yazılmış. Tıklamanız yeter!

Peninsula Valdes’e ulasmak, balinalari, penguenleri, fokları izlemek ve dogadan nasiplenmek icin 2 gun takiliyorum Puerto Madryn’de. Asagidaki resimler P.Madryn'den.

Su an ise dunyanin sonu, Ushuaia'dayim. Antarktika sadece 1000 km uzakta:)

Gizlice binsem bir gemiye, yakalansam ne yaparlar ki?







01 Aralık, 2006

giderim alisigim gitmelere

Peru-Puno’da tanistigim Gerardo’dan baska, oraya gitmeden once Uruguayli tanidigim olmadi hic. Ama dersimi rehber kitaplardan iyi calismistim ve birlikte gezdigi Arjantin’li Guido ile aralarina nifak tohumlari ekmeyi basardim tanisir tanismaz:)

Ozlem: Sizin ulkeleriniz iliskisi nasil? Pek iyi degil diye duydum.
Genclik: Yok canim, superiz.
Ozlem: Valla bilmem. Ben kitaplarin yalancisiyim. Uruguay, Arjantin bayragindan kopya cekmis!
Gerardo: Aaa, yok canim bizim bayraklarimiz cok farkli.
Guido: Eee, o kadar da farkli degil canim. Bizimkine bayagi bir benziyor harbi .
Ozlem: Hem tangonun hangi ulkede ciktigi da tartisma konusuymus. Ama ben tangonun Arjantin’de dogduguna inaniyorum. Tangonun dogdugu binayi bile gezdim San Telmo, Buenos Aires’te. Hem onlara daha cok yakisiyor tango. Hehe:)
Gerardo: Bu konu gercekten kesin degil. Nerede dogdugu mechul. Arjantin daha buyuk bir ulke oldugu icin onlara mal edildi ama?!?
Guido: Hops! Orada dur bakalim.

Atesli milletler bunlar. Bizim gibi iddiaci, hemen gaza gelmeye de fazlasiyla musait bunyeleri. Hal boyle olunca, biraz kiskirtma ile eglence kacinilmaz.

Uruguay’a tabii ki gidecektim ama Eda’nin gelisinin ertesi gunu Buenos Aires’ten sikilmasi sonucu hizli bir kararla Uruguay topraklarina daldik, birlikte olacagimiz bir haftanin 4 gununu Uruguay’da birlikte gezerek gecirdik.

Uruguay’in sirin sehri Colonia, Buenos Aires’ten hizli feribot ile 1 saatlik uzaklikta. BA’daki ilk 3 gun boyunca “Burasi egsoz kokuyor, cok gurultulu, pis, cok fakir” vb sekilde soylenmeleriyle kanimi kurutan Eda’nin sonunda yuzu guldu Colonia’da (20 kusur yildir memleketten uzak yasayan ama hep bir gun donmeyi hayalleyen Eda’ya, TR’de barinma sansinin olmadigi tarafimdan defalarca hatirlatildi). Colonia, gercekten cok cici bir kasaba. Hemen, en minisinden bir arac kiraladik. Bizim tatil koylerinde bavul tasimak icin kullanilan, benim de her zaman bir tur atma umuduyla komilerle kanka olmama sebep olan araclar var ya, onlardan iste. Bunlar niye TR’de trafikte kullanilmaz ki? Ben motor yerine donuste bunlardan mi alsam? Nefis is goruyor. Insan nelerle mutlu oluyor iste. “Cocuklar gibi sen” dort donduk koyumuzde. Zaten el kadar yer.

Ertesi gun baskent Montevideo’ya gectik, BA’dan bildik Eda hayal kirikligi aynen sahneye cikti. Miami’nin gunesine, denizine, zenginligine aliskin Eda, sehrin yasam kavgasinda, karanlik binalarinda depresyona girdi yine. Orada da bir geceyi zor tamamlayip Uruguaylilarin (ve hatta Arjantinlilerin) meshur sayfiye sehri Punto Del Este’ye uzadik, deniz kenarinda temiz havayi soluyunca Eda’nin gul yuzu aydinlandi yine.

Punto Del Este’ya gitmeyi, en cok Casa Pueblo’yu gormek icin istiyordum. Gecen ay Gulten Dayioglu’nun Antarktika ve Patagonya’ya yaptigi cruise seyahatini anlattigi bir kitap okumustum (Abla Pansiyon’un TR’den tasidigi kitaplardan biri). Bu evin nefis bir hikayesi vardi kitapta anlatilan. Bayiliyorum hikayelere.

Ulkenin onde gelen ressamlarindan Carlos Paez Vilaro’nin Akdeniz esintisi tasiyan villasi Casa Pueblo. Evin hic bir bolumunun duz hatlarda olmasini istemeyen Vilaro, sanatindaki abzurt yaklasimi mimari alana da tasimis. Ortaya masal kitaplarindaki gibi pek cici bir ev cikmis.

1972 yilinda Vilaro’nun oglunun da icinde oldugu bir ucak Ant daglarina cakilir. Gunler suren aramalar sonucsuz kalir ve ucaktan iz bulunamaz. Kazanin uzerinden gunler gecmesine ragmen Vilaro oglunun oldugune inanmaz, umudunu yitirmez. Sonunda kazadan kurtulan bir grup insanin, vahsi doga kosullarina ragmen, kayip olduklari sure icinde de hayatta kalmayi basardigi ortaya cikar. Vilaro’nun oglu da bunlardan biridir. Yanda kavusma anlarinda cekilmis fotografi goruyorsunuz. Bu ucak kazasindan bir film ortaya cikar: Alive (Kazadan kurtulanlarin, olen arkadaslarini yemek zorunda kaldiklarini hatirlarsiniz filmi seyrettiyseniz).

Dayioglu’nun kitabinda, Vilaro’nun, ogluna yeniden kavusunca, Casa Pueblo’yu devlete bagisladigini okudugumu hatirliyorum. Oraya gidince gordum ki Casa Pueblo ozel mulklugunu koruyor. Halen hayatta olan 83 yasindaki Vilaro evin bir bolumunde yasiyor. Diger bolumler ise parayla gezilebilen bir sanat galerisi ve otel olarak isletiliyor. Kimsenin kimseye bir sey bagisladigi yokmus yani.


Uruguay; Brezilya ve Arjantin’in arasina sikismis, tarihte de Portekiz ve Ispanya’nin arasinda cekistirilmis, 3.5 milyon nufuslu, Guney Amerika’nin 2. kucuk ulkesi. Uruguaylilar tum GA uluslari arasinda bana Italyanlari en cok hatirlatan millet oldu; ayni melodik konusma, el kol hareketleri filan. Eglenceliler:)

Uruguay’dan dondugumuzde cebimizde tam olarak 5 kurus kalmamisti ve Eda’nin ucagini bekliyorduk (On kusur yil once Yonca ile ciktigimiz Kusadasi seyahatinden, 2 belediye otobusu bileti ile donmustuk; biri ona, biri bana. O ani hatirladim durum karsisinda). Gece olmus benim nerede kalacagim mechul, ATM makinasi yok, esyalar o dakika bin ton gorunmekte gozume, Eda’nin banka karti kayip, ucagina pek az zaman var. Eger havaalaninda bir vergi odemesi gerekiyorsa neresinden odeyecegi ikimizin de kalbini sikistirmakta. Mucizevi bir sey oldu (Bu seyahatte gerceklesen onlarca mucizeden biri daha); Iki pesomu sikistirdigimi hatirladigim cuzdanin gizli gozunden 100 USD cikti. Yola cikana, evren yardim ediyor. Bana inanin! :)

Uruguay’dan sonra bir gece daha Buenos Aires’te kalip sonra guneye dogru basladim uzun yolculuklara.

Giderim alisigim gitmelere / Gerek yok isyan etmelere

Son dakikaya kadar hala icimden bir ses “Yeter, don artik” demeyi surdurdu. Neden bilmiyorum, ama artik bu yolculugun misyonunu tamamladigini ve bir an once “eve” donmek gerektigini dusunmeye baslamistim.

O sese kulak verseydim, balinalara el mesafesi yaklasmayacak, penguenler ve foklara goz kirpmayacak, cocuklugumda hayallarimi susleyen dunyanin ucundaki fenere ulasamayacaktim (gerci hala gormedim ama pek yakin).

Kac kisiye nasip olur ki bu?