03 Ağustos, 2009

hasankeyf çoban ali ile gezilir

2 Ocak 2009

İnsanlığın sahip olduğu en eski kentlerden birisi olduğu söylenen Hasankeyf, Dicle Nehri'nin doğu kıyısında yer alıyor. Güneyinde Midyat, kuzeyinde ise petrol dağı Raman bulunuyor. Tarih boyunca yirmiden fazla uygarlığa ev sahipliği yapmış. 1990 yılında il statüsü kazanan Batman'a bağlı bir ilçe bugün. On bin yıllık geçmişi ve küresel ölçekte nesli tehlike altındaki canlı türleri ile Unesco’nun 10 dünya mirası kriterinden 9’unu karşılayan gizemli bir antik şehir.

Tarihi kaynaklarca ‘‘Ortaçağ dünyasının en görkemli köprüsü’’ olarak tanımlanan köprü, 1116 yılında Artuklu Hükümdarı tarafından yaptırılmış.

Ne zaman ki Ilısu Barajı yüzünden sular altında kalacak dendi, sadakat trenleri kaldırıldı bölgeye, firmalar 'sosyal sorumluluk' adına kurumsal prestij albümleri yayınladı ve okullar açtı... Hasankeyf gündemime düştü. Git Özlem, git !.. Katılmak için çabaladığım ama bir türlü yer açılmadığı için katılamadığım trenler hep bensiz kalktı. Sanırım o vakitler o trende olmayı hak etmemişim. Nedeninden bile emin olmadan, maceraya atılmak istemişim. Sonunda, doğru zamanda, Hasankeyf ve benim yollarımız kesişti.

Nalan ve ben, yol arkadaşlarımızdan önce koştuk bizi Hasankeyf'e ulaştıracak yeni köprüye. Fotoğraf çekeyim derken eziliyordum az daha.

Köprüyü geçer geçmez karşımıza çıkan kahveye daldık. Dicle'ye tepeden bakan kahvede demleniyordu Hasanlar... Ya alışmışlar şehirli kadın turiste ya da mahcup oldular emin değilim, birkaç saniyeliğine kalkan başlar hızla indi.

Köydeki Ayşeler, Fatmalar neredeydi bilmem. Ben etrafta hiç kadın görmedim.

Kaleye çıksak mı çıkmasak mı kararsızdık. Yollar karlı. Ayakkabılar kaygan merdivenleri aşarak kaleye tırmanmaya çok da müsait değil. Hava soğuk... Off, peki... En çok da tembeldik. Ama tembelliğimizden utandığımız için, mırmır edip kalenin kapısında turluyorduk... O kararsızlık anında tanıdık Çoban Ali'yi. Ne olduğunu bile anlamadan, bizi mağara evini göstermek vaadiyle kandırdı, keçi gibi zıplaya hoplaya merdivenleri tırmandırmaya başladı.

"Aman, dur, yavaş, hopp, kaydım, düştüm, yoruldum, tıkandım" bile diyecek fırsatım olmadı galiba sarp merdivenlerden çıkarken.

Bir ara ateş bastığını ve kaşkolümü çıkarıp elime aldığımı hatırlıyorum. Çoban Ali futursuzca rengarenk kaşkolümü sardı kendi esmer boynuna. Koluma da yapıştı. Bir yandan hantallığıma laf sokup, bir yandan hayat üzerine felsefik yorumlar yapıp, bir yandan da gezdirdiği ünlülerle arasında geçen dialogları anlatmaya başladı. Neşeliydi, bilmişti, komikti. Sezen Aksu'dan İbrahim Tatlıses'e uzanan Çoban Ali hikayeleri, zorlu tırmanışı renklendirdi.

Hasankeyf'i bu kadar özel yapan unsurların başında, mağara evler geliyor. Kaledeki mağaraların mesken yeri olarak kullanılmasının, milattan önceki binlerce yıla dayandığı söyleniyor. Kale yekpare taş kütlenin oyulması ile oluşturulmuş.


Türküler eşliğinde çekiştire itiştire sürükledi bizi dağ yollarında Çoban Ali.

Sonunda vardığımızda tepedeki mağara evine, çıkardı kavalını... Önce çaldı, sonra söyledi.

Etek sarı sen etekden sarısan sarısan / Kurban olam beydoğanın karısan karısan

Arkalarda kalmış ekip arkadaşlarımız, bizi kalenin en tepesinde yakaladı. Kalabalığı, kale mezarlığında bir uzun hava ile selamladı Ali.

Usul usul akan Dicle sanki tarih boyunca geçtiği toprakların bilgeliğini toplamış, buralarda yaşamış insanlar sanki havasına suyuna izler bırakmış... Hasankeyf'e gönül koymam, en çok bu çobanın yüzünden. Ali bizim için o kaleye hikaye kattı. Sanki bölgedeki ruh, bir çobanın müziği ile bizlere aktı...

Kışın daha bir güzel, daha bir gizemli, daha bir ruhani, daha bir saftı bence Hasankeyf. Karlar altında, tüm pisliğinden arınmış...

Hala tartışmalar sürüyor; GAP Projesinin önemli bir halkası olan ve bu ülke için getirileri büyük Ilısu Barajı için, Doğu'nun Efes'i Hasankeyf feda edilmeli mi?

Neden Hasankeyf'e sadakat göstermeli?

Lütfen bu yazıyı okuyup kendi kararınızı kendiniz verin.

"Hasankeyf ve Dicle Vadisi UNESCO Dünya Mirası ilan edilsin" diyorsanız, bir imza da siz atın!


Bu seyahatin üzerinden birkaç ay geçti. Neredeyse her pazar gittiğimiz mekanda, arkadaşlarımla kahvaltı yapıyorum. Telefonum çaldı, arayan Çoban Ali. TRT için İstanbul'a gelmiş, bize selam getirmiş Hasankeyf'ten. Selamını aldım, bir bahar vakti Hasankeyf'te onu ziyaret edeceğimi söyledim, helalleştik. Konuşmaları duyan cafe'deki garson Çoban Ali adını duyunca heyecanla yanıma geldi. Kendisi Çoban Ali'nin hayranıymış. Ağrı Dağı Eteğinde türküsü Çoban Ali'nin eseriymiş. Haydaa oldum. Bizim Çoban Ali, meşhur bir sanatçı mı yani? İsim benzerliği olduğunu interneti tarayınca anladık. Bu vesileyle bizim Çoban Ali'nin eşekle kaleye su taşıma yarışmasını birkaç kez kazandığını da internetten öğrendim. Hala o cafe'ye her gittiğimde garsonla birbirimize bakar anlamlı anlamlı gülüşürüz. Uzaklardan hala hayatımı renklendiriyor Hasankeyfli Çoban Ali:) Benim gözümde o, rengarenk bir insan ve yeterince değerli bir sanatçıdır.

Her sene Eylül sonu-Ekim başı gibi Batman ve Hasankeyf Kültür ve Sanat Festivali düzenleniyor. Belki bu festival iyi bir seyahat vesilesi olabilir (Hasankeyf'e en yakın havaalani 35 km uzaklıktaki Batman'da. Mardin 120 km, Diyarbakir ise 135 km uzaklıkta). Giderseniz Çoban Ali'yi bulmayı ve selamımı götürmeyi unutmayın sakın:)

2 yorum:

Ruty dedi ki...

Harika. Benim de gidesim geldi Hasankeyf'e simdi.

Adsız dedi ki...

selam çoban ali dendi çok merak ettim gittim gördüm inanki çoban değil bir dahi o kendini iyi yetiştirmiş ve bir o kadarda bilgili herkese tavsiyem gidin görün hasankeyfi ve çoban alimizi