30 Ağustos, 2009

nereye?


nereye?
Uzak Asya Yollarında Yayan Yapıldak
Bir İç Yolculuğun Öyküsü
- Necdet Şen -

Tüketim toplumu değerlerinin kıskacında sıkışmış bir adamın günün birinde "sahip olduğu" her şeyi yüzüstü bırakıp, yayan yapıldak yollara dökülüşünün öyküsünü anlatıyor bu kitap.
Sene 2001'di sanırım. Okuldan mezun olalı birkaç yıl geçmiş, çalışma hayatına atılmışım. Sanki yanlış bir yolda, yanlış bir yönde ilerliyorum. Bir şeyleri özlüyorum. Kaybettiğim veya hiç bulamadığım bir şeylerin hasreti vardı yüreğimde. Kafam karmakarışık ve tünelin ucunda bir ışık ararken ben, bu kitabı gördüm bir kitapçı rafında. Yazar kendime sorduğum soruyu haykırmıştı sanki: Nereye?
'Nereye' yanda gördüğünüz resim ve soruyla başlıyor: 'Minik Neco, hazır mısın hayata?'
"Seksen sene evvel belki macera olsun diye İstanbul'dan Bağdat'a, oradan da bir savaş tutsağı olarak Hindistan'a giden dedem Rıza Bey'in izini sürüyordum. Yaşadığı dere yatağında geceleri ayışığını seyrederken hep denizi merak eden Küçük Kara Balık idi esin perim. Ben de onun gibi denize doğru yüzmeye çabalıyordum. Birkaç parça hırpani giysi ve başucu kitaplarımla doluydu sırt çantam. Yolumu aydınlatan sokak fenerleri Gılgameş, Odisea, Küçük Prens, Kandid, Sidarta, Yunus ve daha niceleri. Mağluptum, sorularla doluydum. Kurulu düzenini terkedip, kendi iç evrenini keşfedebilmek adına yollara dökülen rahat kaçkınlarından biriydim ben de. Doyumsuz ve çılgın kalabalıktan uzakta, kendi benliğimi tanıyabilmekti yola çıkış nedenim.
...
Sokaklar pislikten batıyor. Kendi memleketimde temizliğe fazlasıyla ehemmiyet veren, sokaktan hiç bir şey alıp yemeyen bir insanken, burada uyum adına, açıktan akan lâğımların yanında satılan iğrenç görünümlü şeyleri para ödeyip yiyorum. O ne perhizdi bu ne lâhana turşusu bilemiyorum. Gezgin olmak bu mu? Yoksa bu yaşadığını sandığın şey de pazar ekonomisi tarafından 'imal edilmiş' bir tüketim nesnesi mi? Oy istemek için köyleri ziyaret eden hokkabaz politikacının sair zamanda ağzına sürmeyeceği pis ayranları lokur lokur yutmasıyla bir benzerliği var mı yok mu, düşün bakalım (sf 30).
...
'BEN'i izleyen ne kadar çok göz varsa, o kadar çok BEN vardır' diye bir söz hatırlıyorum (sf 31).
...
Beni 'gezgin' yapan şey evsiz barksız oluşum mu? Evsiz barksız oluşumun nedeni, hiçbir toprakta kök salamayacak bir ayrıkotu oluşum mu?... hep olduğu gibi bugün de zırzıppa ve yapayalnızım (sf 101)."
O kadar coşku yaratmıştı ki bu kitap bende; bahtımın rüzgarına kapılıp hemen gitmeyi, yalnızlığın ortasında yaralarımı deşip kanatmayı, arızalarımla yüzleşip yollarda döve döve kendimi eğitmeyi ben de çok istemiştim (sf-23).
Yoğun ısrarlarım sonucu, Moda taraflarında bir çay bahçesinde Bir Pazar günü buluştuk Necdet Şen ile. Beni hemen yollara düşürecek, ya da hayatın sırlarını bir çarpıda anlatacak bir şeyler bekliyordum sanırım. İçe dönüktü. Suskundu. Bilgeydiyse bile hayallerimdeki bilge karizmasından uzaktı.
Az gelişmiş bencil ve aşağılık kimliğim kısa süre içinde yola düşemeyeceğine kanaat getirdiğinde, coşkunlukla kurduğu bu iletişimi başladığı hızda bitirdi. Anlatması kolay olmayan bir utanç duydum bu yüzden hep. Tamamen bana özel, sadece benim bilebileceğim bir utanç. Necdet'in beni hatırladığını, delişmen yarım akıl bir genç kızı hayatına katmak için de herhangi bir istek duyduğunu hiç sanmıyorum. Tüketim toplumundan kaçan, yazdığı kitapla bile barışık olmayan bir yazaradır benim mahcupluğum (kendine mukayet ol çocuk, farkına bile varmaksızın sen de turizm sektörünün muhabbet tellallarından birine dönüşebilirsin-sf 30).
Onlarca seyahat kitabı okudum; en özellerinden biridir Nereye? O zaman da öyleydi, şimdi de öyle. Gerçek bir iç yolculuktur. Seyahat kitabından çok daha fazlasıdır.

Hiç yorum yok: