19 Nisan, 2010

ilk görüşte aşk: venedik


Venedik, İtalya'nın Adriyatik kıyısında yer alan ilginç ve çarpıcı bir ada şehri.

Kente, anakara ile bağlantıyı sağlayan 4 kilometre uzunluğunda bir köprüyü geçerek ya da Marco Polo Havalimanı'ndan bineceğiniz vapuretto'lar ile deniz yolculuğu yaparak ulaşabiliyorsunuz.

Venedik şehrini oluşturan 118 adacığı, 170 kanal birbirinden ayırıyor ve 400 köprü birbirine bağlıyor.

İlk kez, interrail yaptığım 1997 senesinin yazında, bir Ağustos sabahı trenle ulaştım Venedik'e. Gece boyunca uyuyabilmek için o şehirden bu şehire aktarma yapmıştım. Üzerimde günlerin yorgunluğu... Gar binasından dışarıya adımımı attığım anı çok iyi hatırlıyorum. İlk görüşte aşk! Ben Venedik'e aşık olmuştum.

Neyle karşılaşacağınıza çok da hazır değilseniz, sizi Venedik'te saracak olan duygu, bir masalın içine düştüğünüzdür. Şehrin Arnavut kaldırımlı dar sokaklarında yürümek, küçük köprülerinden geçmek, pastel rengin hakim olduğu tarihi binaların arasından gökyüzü bakmak ve tepeden sizin selamlayan güvercinlerin peşine düşerek bir meydana ulaşmak... Yazarken makulmüş gibi gelse de, yaşarken gerçek dışı bir hikayenin içine sürüklendiğiniz hissini yaşatır size.


Bu ada şehrinde kaybolmak kaçınılmazdır. Ama Venedik'te her 'kayboluş' aslında büyülü bir 'buluş' sürecine dönüşür. Masalın içinde kaybolmak, akıntıya karışarak kendi masalınıza ulaşmak istersiniz.

Romanlardan, filmlerden tanıdığınız köprüler, saraylar, meydanlar, basilica'lar hep o kayboluş anlarından sonra, beklenmedik bir şekilde karşınızda bitiverir. Büyülü anlardır o anlar. Özel bir deneyim yaşamış gibi sevinirsiniz. Küçük bir barda manzaraya karşı şarabınızı yudumlar, manzaranın güzelliğini içinize sindirmeye çalışırsınız.


1987 yılında Dünya Kültür Mirası olarak kabul edilip tamamen koruma altına alınan Venedik'i, kuş uçumu bakıldığında Ters S'ye benzeyen Canal Grande ortadan 2'ye böler (Büyük Kanal, ya da Venediklilerin dediği gibi 'Canalazzo').

15. yüzyılda Fransız yazar Philippe de Commine tarafından "Dünyanın en güzel caddesi" olarak adlandırılan ve 3800 metreden uzun olan Büyük Kanal, tren istasyonundan başlar (Stazione Ferrovia) ve Aziz Marco havzasında biter. Kanal boyunca, şehirde vaktiyle nasıl bir hayatın olduğuna dair size ipuçları veren binalar görürsünüz. Bizim yaptığımız gibi bir akşam vakti kanalı taksiyle geçerseniz kendinizi bir film karesinin içinde bulabilirsiniz.

Büyük Kanal'ın üzerinde ilk Venedik seyahatimde 3 köprü bulunuyordu (Rialto, Scalzi ve Accademia). Onlara 2 sene önce bir yenisi eklenmiş (Ponde della Constituzione).

Bu köprüler içinde en eskisi ve ünlüsü, yapımı 1591 yılında tamamlanmış olan ve yüzyıllar boyunca kanalın üzerindeki tek köprü olarak yaşayan Ponte di Rialto. Taş ve tek kemerli köprü, Venedik şehrinin de sembollerinden biri. Venedik'te her yol illa ki, Rialto ya da San Marco Meydanı'na çıkar.

Dünyanın en renkli meydanlarından biri de kuşkusuz ki San Marco. Napolyon'a göre "dünyanın en güzel salonu".


Venedik'e beni ilk aşık eden kanallar ve köprülerse de, aşkı cilalayan Piazza San Marco olmuştu vaktiyle. Meydanın hafızalarda kalan manzarası sadece sanat, tarih ve estetiğin (Dükler Sarayı, Sansoviane Kütüphanesi, St. Marco Kilisesi, Saat Kulesi, Bronz Aslan Heykeli vs) bileşkesi değildir. San Marco Meydanı denince benim aklıma en az onlar kadar güvercinler de gelir.

Yetmiş çeşit milletin, yetmiş çeşit rengini bu meydanda görmek mümkündür. Yaz aylarında meydanın etrafındaki cafe'lerin orkestraları klasik müzik çalar. Belki evliliklerinin 50. yılını kutlamak üzere şehre gelen tonton turistler bu meydanda dans eder. Ben de bir amcayla, 50 yıllık eşinden aldığım özel izinle, vals yapmıştım St Marco Meydanı'nda:)

Bu şehirde 2 çeşit Venedikli görmeniz mümkün:

- Yaşlı teyze ve amcalar; nadiren evlerinden çıkıp alışveriş yapıyorlar. Onlara ancak arka sokaklarda şanslıysanız denk geliyorsunuz. Varlıklarını alışverişe çıktıkları sabahın erken saatlerde ya da camlarının önündeki çiçekleri sularken farkedebiliyorsunuz.
- Dükkan sahipleri.
Kalan deli kalabalığı tamamen turistler oluşturuyor.

Venedik günden güne sular altında kalıyor ve yaşlı nüfusu gibi sessizce veda ediyor sanki.



Aşıklar Şehri olarak ünlenmesi boşuna değil Venedik'in. En az aşk kadar yoğun, en az aşk kadar şiirsel ve harekete geçirici, en az aşk kadar romantik ve en az aşk kadar geçicidir Venedik.


Yanınızda sevgiliniz varsa, dünyanın birbirini en çok seven aşıkları olduğunuza ve ömrü şimdiki gibi hep el ele geçireceğinize inanasınız gelir. İzlediğiniz bir filmin etkisiyle, gider Scalzi Köprüsü'nün altında sevgilinizle öpüşür ve 'sonsuza kadar aşk' yemini edebilirsiniz.





Yalnızsanız, gülünce yüzünde güneş doğan yakışıklı İtalyan'la bir gondala atlamak ve o güneşin birazının da sizin karanlık hayatınıza ışık vermesini hayallersiniz.

(Yeri gelmişken söylemeden geçemeyeceğim, toplam nüfusu 72 bin olan Venedik'te yaş ortalaması da 46. Yani hayal kurarken ve hayallere uyduğunuzu sandığınız tatil seçimleri yaparken, bilimsel gerçekliği atlamayınız:P Ortalık yakışıklı İtalyan'dan kırılıyor filan değil).




Yirmibeş yaşımda benimle konuşsanız dünyanın en güzel şehrinin Venedik olduğunu tereddütsüz söylerdim. Venedik aynı Venedik, San Marco aynı San Marco. Ama ben değişmişim. Venedik ve benim aşkımız bitmiş. Doğal olanı seviyorum ben artık; daha yalın ve gerçek olanı. Beni şefkatle sarıp sarmalayanı. Hayal gücümle, edebiyatın beynimdeki tezahürüyle sevmiyorum artık ben. Elazığ'ı Paris'e, Venedik'e tercih edebiliyorum.

'Bu fotoğraf da neyin nesi' derseniz; kişisel tarihimde yeri olan ve Venedik'le aşk yaşamama sebep (istasyonun hemen önündeki) Scalzi Köprüsü üstünde, gençliğimi selamlıyorum:)


"Dünyanın bütün şehirlerini görmüş olsanız bile, Venedik'e geldiğinizde sizi şaşırtacak bir şeyler muhakkak vardır" demiş Montesquieu, Lettres Persanes isimli kitabında.

Venedik için çok tanımlama yapılmış, dahası da yapılabilir: Aşıklar şehri, Adriyatik'in kraliçesi, rutubet ve küf kokulu kent, yüzen şehir, batan şehir, kanallar ve köprüler kenti, gondollar şehri, festivaller şehri, açık hava müzesi, sanatın doruğa ulaştığı şehir... vs.



Çok yüzlü, belki maskeleri olan bir kent Venedik. Sanata ve estetiğe hayran kalır, vıcık vıcık turistlerden ve şehrin yüzeyselliğinden bir aşamada yaka silkersiniz belki. Bahsi az geçen kötü yüzleri, yeterince allanıp pullanmış iyi yüzleri ve bıktıracak kadar fazla ziyaretçisiyle, çabuk sıkma potansiyeli olsa da; yine de özeldir, şaşırtıdır Venedik ve bence herkes bir ara bu şehirden geçmelidir.

Hayranlıkla hatırladığım şehre 13 yıl sonra Şubat ayında Venedik Karnavalı için yeniden gittim. Venedik Karnavalı'nı ayrıca yazacağım.

3 yorum:

Evren dedi ki...

akıcı bir dil ne de yakışıkmış aşıklar şehrine, su gibi akıp gitti okurken... festivali görmeyi çok istemişimdir, hevesle bekliyor olacağım.
sevgiler...

kamøløsø dedi ki...

Çok güzel bir yazı! Venedik hakkında ilk kez bir düzgün bir yazı okuyorum. Bir gün mutlaka ziyaret edeceğimden emin olsam da, bu tarihin vize almanın bir çile olmayacağı güne kadar gelmeyeceğini de biliyorum. :))

Eda dedi ki...

Tanrım!
Ne kadar da güzel yazmışsın Özlem Abla...
Venedik'i ne zaman görebilcem acaba?
Ben de aynı sıfatı Viyana için kullanmıştım; ama eminim ki Venedik daha yoğun olacak benim için. Ne yapıp edip bi en yakın zamanda gitmek, böyle o fotoğrafların gerçeğini sömürmek istiyorum!
(: