
Toplam 8 kişiyiz. 2 arabaya doluştuk. Benim arabaya uyuzlar, diğer arabaya enteller oturdu. Daha otoparktan bile çıkmamıştık ki;
Yonca: Yavaş sür. Ölmekten değil, sakat kalmaktan korkuyorum.
Özlem: İn aşağı Yonca, çekemem vallahi yol boyu mızırtını.
(Yonç, dünyanın en kötü şoförüdür. Hem çok korkaktır. Körüklü bir otobüsün korna çalarak bizi TEM’de sollaması size bir fikir versin. Hem de gaza sabit bir şekilde basamaz, 5 dk sonra mideniz ağzınıza gelir. 20 saatte aldığımız bir Bodrum yolculuğu var ki Olc, Ali ve ben 3 günde kendimize zor geldik.)
Özlem: Lambaya püf de. Hoh deme püf de. Dı dıd dı dıd dıd (Kurban'a eşlik mahiyetinde)
Yonca: Kısar mısın sesini, başım ağrıdı.
Yakalarsam öperimden başka bir poz çektirmeye azimli, kastım durdum masum bir poz yakalatmak için. Göl kenarında;
Özlem: Dur şöyle kafamı salıncağın zincirine dayanayım. Bi hülyalı hülyalı bakayım.
Şahin: Olacak sanki, eveeet… Şöyle uzaklara bak…
Özlem: Ya iğğreenç, olmamış dedim!
Resmimi görememekten anlayın işte. Kaşım dursa, gözüm oynuyor.
İznik'te müzenin kapısında;
Yonca: Ben gezmiştim bu müzeyi. Bir daha girmeme gerek yok (İlkokul’da gezi düzenlenmiş. Gezdim dediği milattan önce).
Girilen bir çini dükkanında;
Oğuz: Şunu anneme al Yonca (Kaynana yani).
Şahin: Kaplumbağa terbiyecisi aldım.
Özlem: Çini nasıl yapılıyor?
Dükkan sahibi: Bir çini kitabı var desenler için…. (uzun uzun anlatır).
….
Yonca: Nasıl yani, bir saatir içerdesin, bi şey almadın mı?
Özlem: Yok ben, ustayla muhabbetledim. Çini nasıl yapılıyor öğrendim. Çini sanatı yaşasın diye bir şey almak istedim ama ?!?
Ve akşam yemeğinde;
Mutlu: Güncel Türkçede “geldiydin, gittiydin” kalıbı var mıdır, yok mudur arkadaşlar? (Geçmiş bir tartışmamıza son noktayı koymak için… Kendinden emin bir ifadeyle sorar, ki belli ki atışmamızdan sonra internette konu üzerine bir araştırma da yapmıştır)
Grup: Yoktur.
Mutlu: Vardır efendim. Bi kere blog yazılarına dikkat edin; Bora ve Aslı daha geçenlerde kullandı.
Grup: Kullanılıyorsa bile cümleyi yavşatıyor. Formal bir ifade değil.
(Bu konuşma Türkçe dil bilgisindeki tüm zamanları hatırlayarak, sonradan araştırılmak üzere son buldu)
Burak: Örneğin İngilizce’de”3 elmalar aldım” deriz de neden Türkçe’de “3 elma aldım” deriz.
Şahin: Canım Türkçe’de de bunu kullanıyoruz bazen. Bakınız “3 kardeştiler”.
Özlem: Bu isim cümlesi oldu. Aynı alanda bir örnek verebilir misin?
….. araya 10 dk girer. Konu çeşit çeşit açılardan tartışılır. Konu değişir. Yemekler gelir…
Şahin elektriği bulmuş kadar sevinçle bağırır. Neredeyse ayağa kalkacak;
Şahin: “3 Silahşörler“
Grup: 4 cola, 3 diet cola, 1 gazoz.
Garson: 8 cola
Grup: Yok abi, naptın?
Grup: Bu tava mı, ızgara mı?
Garson: Bilmem.
Özlem: Sormak ister misin?
Garson: 8 cola, buyrun.
Grup: Biz 4 cola’yı alalım.
Özlem: Roka salatası rica ediyorum.
Garson: Buyrun mevsim salatanız.
Özlem: Peki:)
Sonra İstanbul dışındaki hizmet anlayışı üzerine uzun bir sohbet daha başlar.
Dönüş yolu, entel arabasının önünde;
Özlem: Ne okuyorsun?
Alkan: GO oyun taktikleri
Dönüş yolu, arabalı vapurdaki son tavla müsabakaları sırasında;
Alkan: Yani pek öyle oynayasım da yok.
Özlem: Benim de öyle. Yani seni yenesim gelmiyor.
Alkan: Aaa.. Dü şeş…
Özlem: Hani dostluk, hani sevgi.
Alkan: Mars canım, bırakalım.
Özlem: Daha neler, ben senin yerinde olsam kesinlikle bırakmazdım.
Oyun 2 mars, 2 düz galibiyetimle biter.
Özlem: Benzemez tabii bu, zencilerle Boston’da oynamaya. Sen git GO oyna.
Dönüş yolu, arabada;
Özlem: Karşıdan araba mı geliyor, gözüm görmüyor.
Yonca: Ya anneee...
Yonca: Ceteris paribus diye bir şey vardı, di mi?
Mutlu: Ben hiç duymadım. Yani fizikle filan ilgili bir şey olsa kesin bilirdim.
Allah, allah.
Yaşarken, doğanın güzelliğinden olsa gerek, huzurlu bir gün gibi gelmişti.
Yazarken yoruldum vallahi...