Her gün bir yerden göçmek ne iyi, her gün bir yere konmak ne güzel. Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş. Dünle beraber gitti cancağızım, ne kadar söz varsa düne ait. Şimdi yeni şeyler söylemek lazım!
30 Ağustos, 2006
Locombia
Kimilerinin her nedense ismini degistirerek Locombia (mad country) demeyi tercih ettigi Kolombiya. Gerillalari, kokain mafyasi, kahvesi, Marquez’i, Shakira’si ve efsaneleri ile pek cok gezginin merak ettigi bilinmezler ulkesi.
- Guney Amerika’nin Brezilya, Arjantin ve Peru’dan sonra 4. buyuk ulkesi
- Baskenti: Bogota
- Para birimi: Peso (Col$)
- Nufusu: Yaklasik 40 milyon (Brezilya’dan sonra GA’nin en kalabalik ulkesi)
- Dunyanin en buyuk kokain ureticisi (dunya pazarinin %80’i kontrolu altinda)
- Marihuana uretiminde ise dunyada 3. sirada
- Kahve uretiminde Brezilya’dan sonra geliyor tum dunyada
- Dunyada donen sahne US dolarlarinin %25’inin Kolombiya’da basildigi tahmin ediliyor. Bu nedenle en kucuk para bile kontrol ediliyor alisveris sirasinda.
- Farkli gerilla gruplari var (FARC, ELN, M-19 gibi); her birinin ideolojisi, politik ve askeri stratejisi farkli. Gerillalar her yerde. Ulkenin %40’inin kontrollari altinda oldugunu yaziyor Lonely Planet. Moskova ve Havana’dan gelen yardimlarin kesilmesi ile gelirlerini fidye, soygun, gasp ve uyusturucu uretiminden elde etmeye baslamislar. Esitlik icin savastiklari icin halkin sempatisi yuksekmis gecmis yillarda, ancak zorbaliklari yuzunden bu sempati giderek azalmaya baslamis.
Tum kotu sohretine karsin benim yasadigim Kolombiya baska simdilik. Inanilmaz bir doga ve kirsal hayat. Her sabah horoz sesiyle uyaniyorum (Otavalo horozlarinin gazabi olmali bu. Biri beni kurtarsin). Bahcemizde ordek yavrulari... Daglarda, ormanlarda geziniyorum. Insanlar samimi ve sicakkanli. Oglenden icmeye basliyor erkekler. Hayretle izliyorum. Salsa burada da almis basini gitmis. Muzik calmaya gorsun, hemen herkes piste firliyor. Tabii ki kimse Ingilizce konusamiyor, isaretlerle anlasiyorum.
`Yol, kendine bir yer bulamamis kisinin özlemidir` demis Oruc Aruoba. Bir seyleri ozluyorum bazen, nedir tam bilmiyorum. Aradigim yanitlari bulamamaktan korkuyorum sonra. Bekliyorum.
29 Ağustos, 2006
gidiyorum gunduz gece
Inis cikis yasiyorum bugun. Oz ve Lem yine cekisme halinde. Bolunmus kisiligimin 2 ayri noktasi. Oz galipken yukardayim, Lem galipken kirilgan. Kolombiya havasi suclu. Her sey uclarda burada. Bir ani bir anina uymuyor yasattiklarinin. Bu yuzden sevdim bu ulkeyi. Benim gibi hem eglenceli, hem tehlikeli.
Dun yine daglarda uzun bir yolculuk yaptim (Popayan'dan San Agustin'e gectim otobusle). Daha guzel bir dag manzarasi gormedim omrumce. Selaleler, dereler, kopruler, bulut ormanlari. Agaclarda bin renkte cicek, bocek.
Dakika gecmedi ne kadar mutlu oldugumu dusunmemin ustunden, aracimiz durduruldu. ¨Ahanda¨ dedim. Buraya kadarmis. Elveda alet edavat ve kulak. Kamuflaj kiyafetli ve silahli 22 kisi. Indirildik aractan. Otobus ve erkekler arandi (Ben bu sahneyi biliyorum, bkn Otobus Vukuatlari). Lonely Planet'e gore gectigimiz yolda gerillalar rutin kontrol noktasi kurmus, ama turistlere zarar vermiyorlarmis. Bekliyordum yani karsilanmayi. Harbi zarar vermediler bize. Hatta tokalastik ayrilirken. Ben mallari kurtardik, hem de gerilla gorduk diye sevinc icindeyim. Fantaziymis. Yol boyu ayni askerlerden bolca gorunce devletin olaya el koydugu ve en azindan bu bolgede kontrolu yeniden sagladigini anladik.
Sonra tek seritli dag yolumuzun bozulan bir kamyon tarafindan tikandigi ortaya cikti. 3,5 saat kadar bekledik. Gecenin koru oldu, gidiyoruz gidiyoruz yol bitmiyor (130 km'lik toplam mesafe 9,5 saatte alindi. Ortalama hiz 25 filan). Ikinarak San Agustin'e ne kadar kaldigini sorduk. O dakika otobus durdu, muavin karsidan gecen bir araci cevirdi, bagajina bindirilerek yollandik (Benim bavulda tepeye yuklendi. Muavin biseyler mirildandi sanki yuklerken). Hicbir sey anlamadik. Ne oluyor, neredeyiz, bu arac neyin nesi? O dakika ben soylenmekteyim yine. ¨Su Bogota´ya tek parca varayim, bir daha da otobuse binersem ne olayim. Hoo.¨
Sehir havai fiseklerle karsiladi gece bizi. Sabah da bando gecit yapti. Festival varmis. Civil civil koyumuz. Diyorum ya, Kolombiya'nin ne zaman ne sunacagi hic belli olmuyor.
Bu sabah at sirtinda arkeolojik bolgeleri gezindik. Benim atim Rey hirsli ama akilsiz olan. Steve´in ati ise akilli (Bana kuyruguyla saglam bir indirdi uyuz hayvan). Tum yol boyunca bu iki hayvan surekli onde gitmek icin yaristilar. Benim sapsal arada liderligi aliyor, dakika gecmeden yine kaptiriyor ama. Digeri kurnaz. One gecti mi zikzaklar cizerek ilerliyor. Bu yaris sirasinda hayatimin en eglenceli ve uzun sureli dort nala kosularini yasadim.
Cok guzeldi sabah, ne oldu simdi?
Yine hulyalandim.
24 Ağustos, 2006
kolombiya sinirinda
Yarin aksam benden ses cikmazsa akliniza gelmesi gerekenler;
- Gerillalar etli butlu gordu, bunda kesin para vardir dedi, fidye icin aliverdiler bindigim otobusten. Yakinda eve parmagim ya da kulagim yollanacak. ¨Kiziniz elimizde. Sokulun paralari¨. Hani gerillalardan kurtulup eve donsem bile sonum iyi degil. Bizimkiler beni fazla yasatmaz.
- Kokain mafyasinin elindeyim. Kurtulmanin tek yolu mafya babasini ayarlamak. Bu da bu yasta biraz zor. Memelerime ameliyatla kokain yerlestirilecek, ulkeler arasinda kokain dolastirmak zorunda kalacagim (NipTuck´ta aynen bu oldu). Beni zorla uyusturucuya da alistiracaklar. Imdat dedim. Gerillalar bile daha iyi sanki.
- Sahne para bulundurmaktan hapse dustum (Kolombiya bu konuda da tum diger rakipleri sollamis gorunuyor). Bakalim gozyaslari beni hapisten kurtarmaya yetecek mi?
- Tum malim mulkum calindi, donuma kadar soyuldum, internet kafeye verecek param bile kalmadi. Kotu yola dusecegim mecburen. Intihar kacinilmaz.
- Otobus arizalandi ya da gittigim kasabada net cafe bulamadim, olur ya.
Bir ulkeye, cogu insan korktugu icin gidemiyor diye gitmek istemek, biliyorum aptallik. ´En uzaga ben iserim amca´ sendromu. Kime, ne ispatliyorum? Benim yasim kac? Yok yok vallahi. Basima ne gelirse, hakettim.
Ama bi de basima bisey gelmezse, canti canti Turkiye´de yapacagim konusmalari hayal edin. Eee, ben Kolombiya´dayken... Haha. Bunlar benim son kahkahalarim olabilir. Heyecanliyim:)
22 Ağustos, 2006
otavalo’da c.tesi gecesi-2: alemler
Biraz durgunum ben. Digerleri ictikce havaya giriyor. Ben icmiyorum. Danimarka gencligi nasil da sacmaliyor kivrak latin kadin karsisinda. Allahim, bakamiceim daha cok.
Ben yurdumun gecelerini ozlemekteyim o dakika. Cogu birbirine benzeyen sarkilarla havaya giremiyorum. Sarisinlar, yildiz gibi parliyor gecede. Beni herkes latin sanmakta, bulasmamakta. En guzeli tabii. Yine de kadinlik duygularim biraz rencide. Nasil yani? Benimle niye kimse salsa yapmiyor. Öhö. Onlar sorsun, ben “hayir” dicem ama... Sormuyo sapsal seyler.
Her sey “Yakalarsam muck” calana kadar boyle en azindan. 26,000 kisinin yasadigi Otavalo kasabasinin barina giren tek Turk ben degilim yani o gece. Bir de Tarkan var, sarkilariyla. Yakalarsam vallahi opucem su Tarkan’i. Eski bir dost bulmus gibi sevincliyim o dakika.
Takmis koluna elin adamini beni orta yerimden catlatiyor.
Ohh, yandan.
Agzinda sakiz, sisirip sisirip arsiz arsiz patlatiyor.
Ohh, bi te ote yandan. Salla Ozlem, salla.
Havaya fena girdim. Kraliceyim, dogudan yukselen gunesim, sahaneyim, en iyi benim. Sarisinin adi, esmerin tadiyim. Aptal Ekvator’lularin hepsi artik pesimde. Yikilin karsimdan cirkin seyler. Bizim memlekette salsa filan yapilmaz. Ben kendi kendime dans edicem dedim. Hahaha.
ara haber
(Yola cikmadan 5 MP oldugu icin kardesle makinalari degistirmistik)
Napcaz simdi, aha!
21 Ağustos, 2006
otavalo´da c.tesi gecesi-1: horoz dovusu
Bu amcamlar disinda bir de biz turistler variz. Quito’da tanistigim Finlandiya’li gazeteci Nora’da arkadaslariyla orada. Sarilip, opusuyoruz. Mutlu kalabalik bir aileyiz artik. Almanya, ABD, Kanada, Finlandiya, Ingiltere, Danimarka, Avustralya. Hala en otantik gezgin, yarismaya Turkiye’den katilmak suretiyle benim.
Horozlar agirliklarina gore gruplara ayriliyor. Sonra bir masanin basinda karsi karsiya getiriliyor. Tahminim agresyonu arttirmak icin, mac oncesi isinma turu bu. Horoz sahipleri bir yandan iciyor, bir yandan da karsi tarafa laf atiyor: “Benimki seninkini dover, naber?” Ya da en azindan ben oyle saniyorum:)
Ve sonunda horozlar ringde. Ayaklarina civi gibi birsey takiliyor mac oncesi. Gagalama bir yere kadar etkili (ozellikle goz cikarilabilirse). Asil oldurucu darbe bu civilerden gelecek belli ki. Biz turistler de kendimizi ickiye veriyoruz. Birazdan sahit olacagimiza vahsete hazirlanmak lazim. Tum salonda horozlar sirayla bagiriyor. Ü ü rü üüü... Annecim. Biri su horozlari sustursun.
Niyeyse ben havada ucarak birbirlerine kavusan ve dovuse baslayan horozlar bekliyordum. Bir de olumle bitecek bir musabakaya hazirlamistim kendimi. Ama dovusun bitmesi icin olmek gerekmiyormus. Hatta galibiyet de gerekmiyormus. Yuzlerce gagadan sonra taraflar hala bacaklari ustunde durabiliyorsa, civi darbesi almadilarsa, olmedilerse veya kor kalmadilarsa mac berabere bitebiliyormus. Mesele bizim ilk musabaka berabere bitti.
Mac sonu perperisan hala gelen horozu herhalde keseceklerdir diye uzulurken ogreniyorum, 2 haftada kendini toplayip yine dovusteki yerini alacakmis hayvancagiz. Zavalli horoz, olse daha iyiydi sanki. Bu ne bicim eglence?
dostluga ve aska...
Once Navid’le tanistim bir kahvalti masasinda. Quito’nun 2 saat guneyindeki baska bir sehire gidecekmis o gun. ‘Gelsene’ dedi. Ozgur kizim ya, tabii ki gidecegim. Her gun yeni on kisiyle tanistigim yok. Koseyi donmemistik ki, bizim gibi gariban bir solo daha bulduk: Steve. Ucledik boylece. En tingir mingirindan bir otobus ile dustuk yollara.
Biraz dag havasi (Cotapaxi), Pazar olmasi nedeniyle terkedilen Latacunga sokaklarinda tembel adimlar ve oturulan bir restaurant’ta saatlerce muhabbet. Navid ve Steve boylece oldular benim yeni kankalar. Iki gunun icinde insan ne kadar kaynasabilir? Yanit: Oldukca.
Navid: Iran asilli Alman, 35 yasinda, ortopedik cerrah, Koln’de yasiyor. Surekli guldurdugum icin oldugu gibi cikamadi resimlerde. Ana dili Almanca olsa da, geldigi topraklarin derinligini tasiyor gozlerinde. Yurdumun insani nasil guzel bakar hani. Oyle bakiyor iste. Uc aylik turunu tamamladi, Brezilya uzerinden Almanya’ya donuyor. Ayrildi aramizdan.
Steve: Kanadali, 32 yasinda, Vancouver’da yasiyor. Ailenin kara koyunu, acayip eglenceli ve en azindan birkac hafta icin benim yol arkadasim. Onu cesur kanatlarimin altina aldim. Once biraz Ekvator´u turlayacagiz, ardindan Kolombiya’ya gidecegiz otobusle. Karsiliginda o da bavuluma yardim ediyor. Demokrasilerde care tukenmez yani:)
Hepinizin yakindan bildigi, tatli tatli sorgulama yetenegim sayesinde Navid’te gitmeden baklalari doktu. Buyrunuz Navid’in ask hikayesi.
Bundan 15 yil once, Navid 20 yasinda citir bir genctir. Ailesinin cogu uyesi, dunyanin cesitli ulkelerinde yasamakta, arada da toplasmaktadir. Yine boyle bir reunion icin NY’a gittiginde, kuzeni ile dolasirken bir kiz gorur ve carpilir. Bu kizin 2. kusaktan kuzenleri Nadia oldugu ortaya cikar gunun sonundaki aile bulusmasinda. Navid Almanya’da, Nadia Amerika’da yasamaktadir. Navid’in hic sansi yoktur, yine de unutmaz hic Nadia’yi. Platonik bir sekilde uzaktan havadisleri ogrenmeye calisir. Yillar sonra olmayacak sey olur ve Nadia Koln’e tayin edilir. Navid iyice havaya girer, bunu da buyulu askinda yeni bir isaret olarak kabul eder. Kuzen-arkadas duzleminde giderek yakinlasirlar. Bu arada kizimiz nisanlanir, ayrilir vs. Aradan yillar gecmistir. Navid hala Nadia’ya asiktir. Ancak bin kere hislerini acmaya calissa da, beceremez.
Almanya’daki gorevi tamamlandigi icin 15 Eylul’de Nadia yeniden ABD’ye donuyor. Bu tarihten once Navid kizi kafaladi, kafaladi. Yoksa son sansi da kaciriyor. Biz bin gazla ugurladik bakalim. Konusmayi basarsa da, ben mutlu bir son beklemiyorum ya, belli mi olur. Yeryuzunde hala masal tadinda asklar var demek. Eski Turk filmlerindeki gibi. Benim sevdigim model.
Bu hikayeyi bos yere anlatmadim tabii ki. Size bir gorev dusuyor. Yengemiz Nadia, ABD gocu oncesi annesiyle bir Istanbul seyahati yapacakmis. Hani olur ya birinize denk gelir, Nadia adinda bir kadinla tanisiverirsiniz filan, Navid’in yapamadigi yapmak size dusuyor. Hemen bir kafa kol, bitirin su isi.
Turk halki, el ele verip sevenleri kavusturmali dedim! :)
18 Ağustos, 2006
lavlarin yakininda
Quito´nun 130 km uzagindaki Baños´da aktif bir yanardag harekete gecti.
Pazar gunu bahsi gecen sehrin cok yakinindaydim, dunyanin en yuksek yanardagi unvanini tasiyan Cotopaxi (5897 m)´nin eteklerinde bir dag havasi almistim yeni arkadaslarim ile. Haftabasinda Baños´a gidecektik ve bir kac gun takilacaktik Kolombiya oncesi. Baños´a ulasim su dakika mumkun degil. Yani o bolgeye yapacagimiz seyahat iptal.
Tarihi bir olaya taniklik etme sansini kacirmis olduguma inanamiyorum.
Ekvator´da toplam 33 yanardag bulunuyor. Bunlarin 6´si aktif durumda.
Niyeyse yanardag patlamasi sadece filmlerde olur saniyordum.
Kazin ayagi oyle degilmis.
15 Ağustos, 2006
20 bin bakimi
Bir pedikur deneyimledim ki, anlatmam sart. Tam 2 saat 45 dakika surdu operasyon (bedeli 6$). Torpulenmekten parmaklarim uyustu. Her parmak yarimsar saat suren ayri bir muameleden gecti. Tirnaklara 4 kat bir sey suruldu. ‘Yeter’ diyorum, ‘Imdat’ diyorum, kimse anlamiyor. Zorla cekistirmesem, ayaklari birakiyordum taburede. Galiba bir numara kuculmeyle atlattik olayi.
Bu arada kafa bolgemde ayri bir itis kakis surmekte. Kafayi da kurtar kurtarabilirsen. Fön filan istedigim yok. Semranim’in Papatyalari gibi hissediyorum kendimi fönlü kafayla. Öğk! Ne desem nafile. Saclar fönlendi, maşalandi, ütülendi, bişeyler bişeyler. Her şeye gulen super sevimli kadinlar arasindayim. Ne diyeyim? Teslim oldum.
quito’da sinirli anlar
Cumartesi gunu Ispanyolca derslerine ara verdim ya, hemen turist hayatima geri dondum. Quito daglar arasina yayilmis ince uzun bir sehir (eni 45 km kadar). Sehri en iyi yukaridan gorecegimi dusunup davrandim teleferige.
Teleferige binmek icin normal bilet 4$, ekspres bilet 7$. Uc dolar fark icin beklemeye gerek olmadigina karar verip gectim ekspres sirasina. Ekspres sira meger benim gibi aptal turistleri duduklemek icin icat edilmis. Servis hizi arasinda fark filan yokmus. “Sinirlerim alindi, Nirvana'ya erdim” triplerim sadece ilk yarim saat kadar surdu. 1,5 saat sonunda hala teleferige binememistim ki yakaladigim ilk gorevliye Ingilizce bagirmaya basladim. Ne oldu bilin bakalim; aynen alinip siranin onune konuldum.
Cikan sonuclar:
1) Sinirlerim aynen yerinde duruyormus.
2) Bagirmak, hangi cografyada olursak olalim, isleri kolayliyormus.
Daha vahim bir asabiyet vukuati…
Bir vakit yolda yurumekteyim. Kucuk bir sokakta karsidan karsiya geciyorum. Arabanin teki yaklasmakta. Hani memleketimde soforle goz temasi kurunca arabalar genelde gonulsuz de olsa sakinler. Kabul, daha once "canini seven yaya Ekvator’da arabalardan kacmali" demistim ama bunun dozunu tam olarak saptayamamisim. Sandim goz temasi kurtarir beni. Baktim, adamda en ufak bir yavaslama yok, hatta galiba gaza bile basti sinsice. Ben de domuzum ya, olurum de kacmam. Yiyorsa gel vur, manyak! Kacmadim, kosmadim, istifimi bozmadim. Normal tempoda yurumeye devam. Koprude karsilasan inatci keciler misali goz temasimiz surmekte. Bakalim kim daha deli? Aaaa… Adam harbi manyak cikti. Bacaga 5 cm kala aci bir fren. Araba durdu ama adamda bir delirmislik. El kol hareketleri (bunlarin da yurdumunkilerle ayni oldugunu anladik boylece), korna, kufur vs. Ben de Turkce giydiriyorum: Lololo lololo (Canim Turkcem, ozlemisim vallahi konusmayi). Adamin agzindan tukurukler fiskirmaya basladi ki, zaten olumden donmusum. Bu manyak adam da bagirip duruyor bana. Caktim adamin camina guzel bir yumruk (Biri bana cinsiyetimi hatirlatsin! Horozlar gibi her an hazirim kavgaya). Neyse, adam inmedi arabadan. Yoksa benim seyahat sigortasini isleme koymaya cok az kalmisti. Malzeme belli.
Degil Ekvator’a Mars’a da gitsem, asabiyet gecmeyecek demek.
Yikilan hayallerim!..
:(
13 Ağustos, 2006
la mitad del mundo
La Mitad Del Mundo (Middle of the World) Quito’nun 22 km kuzeyinde yer aliyor. Aslinda turistler gitsin de havali resimler ceksin diye kullanimda olan 2 ayri La Mitad Del Mundo var. Emperyalist Avrupa buralara da el atinca dunyanin orta noktasi olarak yeni bir mekan belirlemisler. Bi de anit dikmisler. Komik olan 1000 yil once yerlilerin belirledigi ve su an Inti Nan muzesinin icinden gecen cizginin aslinda gercek orta nokta olmasi. Ben ikisine de gittim. Gorgusuzuz var mi, allah allah:)
Zamaninda Baris Manco’nun ekvator cizgisi uzerinde yaptigi, niyeyse ben haric herkesin hatirladigi bir deney var. Gercekten de tam ekvator cizgisi ustunde tuhaf seyler oluyor. Bir suru deneyle bize cizginin kerametini ispatladilar.
- Fotografta goreceksiniz, bir yumurta civi uzerinde durabiliyor. Tuhaf bir denge soz konusu orada.
- Ama insanlar ters sekilde etkileniyor her ne hikmetse. Mesela tam ekvator cizgisi ustunde kollar acik, goz kapali dengeli bir sekilde yuruyemiyor insan. Gerci ben denedim, baska yerde de yuruyemiyorum:)
- Bas ve isaret parmaklari birbirine kenetlenerek halka olusturuldugunda bunu acmak cizgi disinda cok zor, ama cizginin tam ustunde insan ufacik bir guce bile direnemiyor. Parmaklar hemen cozuluveriyor.
- Su deneyi de enteresandi. Cizginin bir metre yaninda deney yapildiginda suyun daireler cizerek lavabonun deliginden aktigini goruyoruz. Tam cizginin ustunde ise su hic bir dairesel hareket olmadan direkt asagiya dokuluyor.
- Bunlar disinda 4 mevsim, 24 saati gosterebilen cesitli gunes saatleri vardi cizgi ustunde. 23 Eylul’de gunes isiklari arka cepheye geciyormus filan. Ben cok anlamam bu islerden. Hehe diyip devam ettim turuma.
- Ayrica soylenene gore cizgi uzerinde herhangi bir agirlik 2 pound kadar daha eksik cikiyor. Benim icin pek onemsiz bir fark:)
Dunyada ekvator cizgisi uzerinde olup da sicakligi 0 derecenin altinda olan tek yer Ekvator’da bulunan bir volkanik dag imis bu arada (6000 m yuksekliginde). Adini soylediler ama hatirlamiyorum simdi. Ekvator’da toplam 6 nokta var Mitad Del Mundo olarak kabul edilen. Bunlardan biri de Galapagos’ta.
Ekvator cizgisinin gectigi muzenin icinde Inkalilarin yasantilarinin izlerini de takip etmek mumkun. Evleri, totemleri, gunes saatleri, mutfaklari vs... Bir de savas aleti koymuslar. Upuzun bir borunun icine ok konuyor ve ufleyerek hedef vuruluyor. Kafama tuy taktilar (aslinda kizlarin taktigi tuy baskaydi. Hic begenmedim onu. Pek duduk biseydi. Dedim bana buyugunden verin). Kaktusu alkislar arasinda 12'den sisledim. Amazon'a yakinim ya. Savasci kadinlarin ruhlari benimle galiba:)
11 Ağustos, 2006
cu ar benkan to ecuador
Yeni yuvam Holland Inn. Odam ilkinin yarisi kadar olmasina ragmen cok daha sevimli, sicak ve aydinlik. Hostelin sahibi Maggie 1.5 yil once 5 ayligina calismak icin Hollanda'dan gelmis. Simdi Ekvatorlu bir adamla evli ve hamile. “Buraya ilk geldigimde haftada 6 gece disari cikiyordum, kocamla da barda tanistim” diyerek 18’lik otel calisani Luis’i takti koluma, zorla alemlere yolladi beni (Mecburen 6 gece cikiyormus, Pazar gunu tum barlar kapali). Ingilizcesi benim Ispanyolcamdan bile kotu olan Luis ve ben, butun gece nasil anlastik ve dahasi nasil o kadar eglendik, hala anlamis degilim. Shaman gibi bir mekana gittik. Guney Amerika’daki ilk salsa deneyimlerimi de boylece yasamis oldum.
Ekvator’u nasil hayal etmistim bilmiyorum, ama kesinlikle boyle degildi. 1.5 milyona yakin nufusu ile Quito bildigimiz buyuk sehir. Yaklasik 2850 metre yuksekligi ile, bildigim kadariyla Bolivia’nin baskenti La Paz’dan sonra dunyanin en yuksek 2. baskenti. Ilk 2 gun nefes almakta zorlandim ama havasina alistim artik (Gece 12-13 derece. Meshur kirmizi polar pijamam Ekvator soguklarindan da korumakta beni. Gunduzleri ise 24-25 derece civarinda oluyor hava).
Bazi seyler bana direkt Turkiye’yi hatirlatiyor. Karsidan karsiya gecerken arabalarin yol vermesini beklemek hayal kurmak demek. Sofor kimse kral da o burada. Canini seven yaya, efendi gibi bekliyor. Otobusler de bizim halk otobusleri gibi. Kapida bir oglan paralari topluyor, arada acik kapidan disariya sarkiyor, yolda yolcu gorurse otobus zort diye durabiliyor. Ara sokaklarda esnaf lokantalari ve mini bakkallar var. 15 dakikalik bir yuruyuste, yerlere tukuren ya da bir burun deligini kapatarak diger deliktekileri tazzikle sumkurmek suretiyle asfalta bosaltan birileri ile mutlaka karsilasiliyor (Bazi seyler evrenselmis demek!). Evimde gibiyim yani. Oyle memleket hasreti filan cektigim yok, merak etmeyin beni:)
Bazi Ekvatorlular Turklere cok benziyor. Digerleri de Peru’lulara (O yuzden Baris’cim, yakisikli gormek gercekten de pek mumkun degil). Ekvatorlular da Perulular kadar Inkali aslinda. Ondan bu benzerlik. Bilahare bu konuya da bi aciklik getiririz, tarihe de gireriz belki.
Burada tanistigim hemen herkesin hayatinda gordugu ilk Turk benim. Benim odamda 2 hafta once Gulay adinda bir Turk kadin kalmis (Konuk listesinde adini gordum, pek heyecanlandim. Kalabalik bir grup olarak gelmisler. Kim bunlar dedim?)
Hayat gercekten ucuz. Kuzey Amerika’daki gunlerden sonra yeniden sinif atladim alenen:) Para hesabi yapmadan her seyi yapmak mumkun. Emekli maasi ya da issizlik parasi ile Almanya’da gecinemeyip Antalya’daki otellere konuclanan yabancilar gibi, dara dusersek yasayacak bir yer biliyorum artik.
Mesela:
- odamin gecesi 8 $
(Kaldigim otel Quito’nun en merkezi caddelerinden Avenue Amazonas’da. Bunun yari fiyatina konaklamak da mumkun aslinda).
- Sehrin en iyi Ispanyolca kurslarindan birine gidiyorum: Amazonas. Ozel dersin saati 7 $. (Gustavo’ya soz vermistim bana ozel bu fiyati kimseye soylemeyecegim icin. Ama size soylemem sayilmaz, di mi? Aslinda baska yerlerde saati 4 $’a da ozel ders almak mumkun)
- Kahvalti ve ogle yemegi ortalama 1.5 $, aksam yemegi 1.5-2 $
(Kahvalti menusu: Kahve, taze tropikal meyvelerden hazirlanmis meyve suyu, tost, nefis bir omlet/ Oglen ve aksam menusu: Corba, salata, et yemegi, pilav, chili, popcorn, tatli, meyve suyu. Yani menu denen sey bizim tum aileyi doyurur. Korkmayin, ben bunlarin ancak 1/3’unu yiyebiliyorum. Restaurant’in sahibi William ve hemen alttaki Gym’in sahibi genc irisi Santi ile uzun yemekler boyunca suren sohbetler ile bedavaya ek ders almis oluyorum)
- Salsa dersi almaya baslayacagim bi ara. Ozel dersin saati: 5 $.
(Bas bas paralari Leyla’ya, bi daha mi gelicez dunyaya)
- Dev bir kavanozun icinde gelen bira: 2-2.5 $.
- Kokoşundan bir gece mekanina giris, hafta ici (Limitsiz icki): Kadinlar 4 $, erkekler 6 $
- Kahve: 0.3-0.5 $.
- Egitim pahaliymis ama... Buna uzuluyorum. Tanidigim piril piril genclik yeterli egitimi alamayacaklar diye (Universitenin somestiri: 3000 $ civariymis).
Gittigim hic bir ulkede en iyi Ingilizce bilen olma zevkini yasamamistim. Bu zavallilarin durumu gercekten cok fena. Aksamlari Luis ve Edison’a Ingilizce calistiriyorum (2 gunde ogrendigim Ispanyolca ile, hayal edin manzarayi). Kesinlikle dilleri Ingilizce’ye donmuyor. 20 tekrar sonunda “you are welcome” da ulastigimiz en basarili nokta: “cu ar benkan”. Bir daha da dil yeteneksiziyim dersem noliiim:)
Neden korktum yola cikmadan, hic bilmiyorum simdi...
Kolumda saat yok, cantamda telefon. Gunlerdir TV seyretmedim. En son ne zaman sigara aldim hatirlamiyorum; arada canim isterse yakiyorum, o kadar. Hic bir yere kosturmuyorum. Kimseyle itisip kakismiyorum, dovusmuyorum. Yeni seyler ogreniyorum surekli. Her cesit ortamda yasayabilecegimi, dile ihtiyac bile duymadan insanlarla dost olabilecegimi biliyorum artik. Hicbir sey cok da zor gelmiyor su dakika bana. Kendime guvenim geri geldi, kendimi yeniden seviyorum. Kavgali oldugum her sey su dakika onemsiz gorunuyor gozume. Affedici oldum sanirim, en cok da kendime.
Erken yargilar mi bunlar? Bilmem. Simdilik boyle hissediyorum.
Gokyuzune yakinim bu sehirde. Belki bulutlarin etkisidir. Deniz seviyesine inince gecer. Belki:)
06 Ağustos, 2006
amerika seyahati- ilk 4 hafta
9 Temmuz, Pazar gunu yola dusmustum. Tam 4 hafta olmus.
Iste ilk 4 haftanin rakamlarla ozeti…
- Gidilen ulke: 4
(Kanada, ABD, Jamaika, Ekvator)
- Gezilen sehir: 8
(Toronto, Montreal, Quebec City, Miami, Montego Bay, Atlanta, Quito)
- Binilen ucak: 7
(IST-NY, NY-YYZ, YUL-ATL, ATL-MIA, MIA-MBJ, MBJ-ATL, ATL-QUI)
- Sehirlerarasi otobus: 1, toplam 7.5 saat
(Toronto-Montreal arasinda)
- Kiralik araba: 1 gun
(Montreal-Quebec City arasinda)
- Yapilan toplam km: Yaklasik 18.500 km
- Yollarda gecirilen saat: Yaklasik 80 saat
- Bavul kac kere toplandi: 9
- Verilen kilo: 0
- Alinan kilo: Bilmesek daha iyi.
- Arkada birakilan esya: Min 5-6 kg
- Hali hazirdaki esyalarin toplam kilosu: 22.5 kg (bavul), 8-10 kg (el bagaji)
(Kadinlar icin onerilen max canta agirligi: 15 kg / Ben stardart bir kadin miyim? Yakinda sakat kalacagim, o ayri:)
- Ispanyolca ogrenilen kelime sayisi: 15
(1-10 arasi rakamlar cogunlugu olusturmakta)
- Yeni yapilan kanka: 1
(Phil, my Mister Sister / Bir de potansiyel kanka var, ama once bir kavusmak gerekiyor: NY muhtari)
- Tanisilan yakisikli erkek: 0
Hostal Jhomana 'ta kaliyorum. Yarin Ispanyolca ogrenmeye baslayacagim.
05 Ağustos, 2006
elveda jamaika
Once Eda'yi ugurlamistim, dun de ablami. En son da kendimi ugurladim Jamaika'dan. Seyahatimin kizgin kumlar bolumu bitti. Birazdan Quito'ya Ekvator'un dag basindaki soguk baskentine dogru yola cikiyorum.
Simdi Atlanta'dayim. Atlanta hayatimdaki onemli donemeclere hep sahitlik etmis bir sehir. Yine oyle galiba. Bu Atlanta'ya 4. kez gelisim. Ne cok anim var burada da. 96 Olimpiyatlari mesela. Selim olimpiyat gazetesine kapak olmustu. Ben de her yerimi kirmizi-beyaza boyadim Naim'i seyretmeye gittim ertesi gun. Japonya televizyonuydu galiba, ropartaj yapmistim (Kupkup, simdi olsa sana da selam soylerdim vallahi. 100 yil gulerdik sonra bunu hatirlayip). Sonra bir takim Turk gazetelerde ve Newsweek'te resmimiz cikmisti. En rezili kitapcilarin birinde kucagima bi suru dergi gezete almis resmimi ararken Selim'in beni enselemelesi. Koca Atlanta'da o dakika denk gelmek, olacak sey degil! Ne zaman dedikodu yapsam da pistilenirim zaten. Hic bir resmim Selim'in ki kadar buyuk ve guzel degildi. Haset miyim ben?
Jamaika denince aklima ilk gelecekler:
Montego Bay, Ocho Rios, Negril, Kingston, Hip Strip, Doctor Cave Beach, rom ile yapilan kokteyller, Bob Marley, reggae, rastali kafalar, no problem yazan her sey, yemyesil daglar, turkuaz renkli sular, jerk chicken, Jamaikan bayraginin renkleri (sari/siyah ve yesil), yahova sahitleri, sair ve bestekar zenci genclik (bizimkiler hasretle bakar ya da fiziksel tacizle olaya girer. Bunlar baska model).
Ilk baslarda bana komik gelen ve nese veren seyler son gun batmaya baslamisti. Ayrildigim iyi oldu Jamaika’dan. Tadinda kaldi hersey. Yani her gun evlenme teklifi sunulmasi, ne kadar guzel oldugum ustune siirler okunmasi, birilerinin civarimda surekli serenat yapmasi ve dans etmesi bi yere kadar iyi. Bereketli Anadolu topraklarindan geliyoruz yani, annadik superiz:)
Elveda Jamaika!..
Dunya cok buyuk ve gormedigim daha 150 kusur ulke var. Tekrar gorusmemiz zor gorunuyor. Yine de her zaman gulumseyerek hatirlayacagim seni.
04 Ağustos, 2006
jamaika'dan secmece yeme-icme
- Onion (sogan)
- Escellion (yesil sogan)
- Thyme (kekik)
- Soy souce (soya sosu)
- Hot pepper (aci biber)
- Salt and black pepper (tuz ve kara biber)
- Garlic (sarmisak)
- Ginger (pek igrenc bisey, koymayin en guzeli)
- Winegar (sirke)
- Vegetable oil (bitkisel yag)
Blend all ingredients together until smooth. Cut chicken as desired. Marinate jerk season with chicken for at least 3 hours. Then grill until done.
(Tum malzeme blender’a atilir. Tavuk parcalara ayrilir, blender’da hazirlanan sosa yatirilarak marine edilir (en azindan 3 saat). Sonra izgara da pisirilir.)
Hanimlar, kokteyler de sizin icin. Icelim guzelleselim! :)
JAMAICAN DELIGHT
1,5 gold rum
½ trieple sec (orange liqueur)
2 pineapple juice
½ lemon juice
¼ sugar
Combine and shake everthing.
RUM PUNCH
1 over proof
½ dark rum
1 pineapple juice
½ strawberry syrup
Angostura –aromatic bitter (too little).
Combine and shake everthing.
02 Ağustos, 2006
smile mon
Jamaika Turizm Burosuna ugradik ilk gun. Super tatli bir kadinla tanistik: Ann Marie. Dedim: “Ann Marie! Bir yazi okudum. 1 haftada Jamaika’yi iyice hissetmek icin yapmam gerekenler: Jamaikali bir aileye Pazar yemegine misafir olmak, kriket maci seyretmek, dini olaylara karismak, dans etmek vs. Yarina kadar Jamaikali bir aileyle kaynasmam ve evlerine misafir olmam lazim”.
Ann Marie dumur oldu tabii. Kadin turistik yerlere nasil gidilecegini anlatmaya alismis. Benim abuk sorularim karsisinda ne etsin bilemedi (Dindar misiniz? Senin dinin ne? Guinness’e gore milkare basina en cok kilise dusen ulke Jamaika’ymis, dogru mu? Mo Bay’in nufusu 180 bin deniyor. Bu insanlar nerede? Ot satmak illegalse herkes nasil satiyor? Sehir merkezine gitmek guvenli mi? Zart mi, zurt mu?). Ann Marie “Keske dun konussaydik, sizi bizim eve davet ederdim ama baska plan yaptim” dedi. Kriketin de zaten sezonu degilmis, o plan da yatti. Jamaika’dan Jamaika’yi tam hissedemeden gidecegim o gun kesinlesti yani. Ann ile “Aaa, haftaya mutlaka yine goruselim” diyerek ayrildik.
Ogleden sonra Coyaba Beach’teki kokos otelimize tasindik (1 haftada 3 kez otel degistirdik, sormayin). Miami’den Eda da bu otelde katildi bize. Burasi galiba balayi oteli. Sadece yemek saatlerinde insan var etrafta. Onun disinda plaj da, otel de bizim. Memelere ozgurluk!
Otelimizin bahcesinde yapildigi icin bir Jamaika dugunu de gormus olduk. Gerci olayi fotograflamaya calisirken enselendim ve kibarca kovalandim ortamdan, ama olsun. En azindan Jamaikali bir gelin-damat gormuslugum var artik. Zenci olmalari disinda pek de bir fark yoktu. Haa bir de adamin teki uzun uzun konusma yapti. Kovalandigim dugunun arka kapisindan cikarken resmini gordugunuz calgicilar ile tanistim. Dialogun ilk cumleleri aynen sudur (Merhaba filan yok):
- Evli misin?
- Hayir.
- Benimle evlenir misin?
- Niye evleneyim?
- Sana gitar calar, sarki soylerim.
Boyle eglenceli insanlar. Birsey yapmama bile gerek yok halkla kaynasmak icin. Onlar atliyor zaten. Benim de canima minnet. Koca adayim bana biraz gitar caldi, sarki soyledi. Helallestik, ayrildik.
Dun gece otelde, uzerinize afiyet Jamaika’nin neredeyse milli yemegi olan Jerk Chicken yedik. Yollarda adim basi jerk chicken yapilan bir mangal gormek mumkun. Bizim tukuruk kofteciler gibi yani:) Tarifini ahcimiz Brian’dan aldim, yayinlayacagim. Yapmasi pek kolay gorunmuyor gerci.
Bugun Ann Marie’nin tavsiye ettigi soforumuz Clifton ile plajlari ve gun batimi ile unlu Jamaika’nin en bati noktasindaki Negril’e gittik. Yemyesil bir ulke Jamaika. Yesil daglar turkuaz renkli denizlere kavusuyor. Ve biri bana biliyorsa anlatsin: neden bazi yerlerde gunes bir baska guzel batiyor?
Zenginlik ve fakirlik ic ice gecmis. Issizlik orani hic az degil. O nedenle suc orani yuksek. Fakirlik disinda bir sorunlari yok ama. Dusmanlari yok mesela. Once kolelikten kurtulmuslar (1 Agustos emancipation day’leri idi). Bu konuda hala hassaslar ama. Fazla mesai yapmalarini gerektiren bir durum olsa “biz artik kole degiliz” moduna geciyorlar hemen (Bir taksiciyle giristigimiz saat pazarliginda ayari aldik).1962 yilinda da somurgesi olduklari Ingiltere’den bagimsizliklarini almislar. Aralari herkesle iyi: ABD, Kanada, Ingiltere, Kuba, diger Karayip ulkeleri vs… Farkli etnik kokenden ve dinlerden olmalarina ragmen ulkede asla bu nedenle bir ic cekisme olmamis. Mottalari: “out of many, one people”. Jamaika kadar olamadik. Aferin bize!
Jamaika, bazi acilardan, Turkiye’nin 20 yil onceki halini hatirlatiyor. Mesela ulkede Burger King, Kentucy Fried Chicken ve Pizza Hut var. 80’lerin sonlarinda Taksim’de McDonald’s ilk acildiginda koko santi teenager’larin bulusma mekaniydi. Hatirlayan var mi? Buradakiler de aynen oyle. Genclik takmis takistirmis, surmus surusturmus gelmis. Aptal bir hamburger icin fast-food restaurant’ta 45 dk beklenir mi? Bekledik genclerle… Biz onlari kesiyoruz, onlar bizi. 2 dk suskun kalamiyorsun zaten. Hemen atliyor biri “Pardon, konustugunuz dil ne?” Boylece basliyor muhabbet.
KFC’da saydim , tam 6 guvenlik gorevlisi vardi. Ellerinde coplar. Hatta 2. evlenme teklifini de bu security oglanlarindan birinden aldim. Ben burada da evlenemezsem, bi daha hayatta evlenemem. Calgici karisi Binnaz mi olsam, esnaf karisi Binnaz mi?:)
Negril yolculugu boyunca Clifton ile konustum. O da benden geveze cikti cok sukur. Her cesit tuhaf bilgiyi ogrenmis durumdayim ulkeyle ilgili. En komigi 20 kusur yildir Amerika’da yasayan Eda ile Clifton’un iletisim kuramamasi. Clifton Eda ile yaptigi muhabbette benden yardim istedi. Hahaha. Bugunleri de gordum cok sukur! Jamaika tam bana gore bir yer. Bir sekil anlasiyorum insanlarla:) Jamaikalilar Ingilizce disinda, Patois dilini konusuyorlar. Ingilizceye biraz Ispanyolca biraz da atalarinin dillerini katmislar, kelimelerinde yarisini yutuyorlar oluyor patois (patua diye okunuyor). Yah-mon (yaman) evet demek. Irie (ayri) de peki. Mesela “I am not coming” yerine “mi not go” diyorlar. Sanirim ABD’deki zencilerin konustugu Ingilizce’ye yakin.
Ablamin aklina uyup kano ile cevre turuna ciktik. Yani ben kano onlar da pedalli bir aletle. Mutlu mutlu civardaki adalari gezdik. Sonra cok siki bir ruzgar cikti, deniz dalgalandi. Gittigimiz yerden 2 saatte zor donduk. Daha dogrusu sadece ben donebildim; ablam ve Eda yari yolda kaldilar. Otelin motorlu teknesi ile onlari gidip kurtardim:) Bu arada on tarafim kavruldu. Milli renklerimizi bedenimde tasiyorum dunden beri; on kirmizi, arka benekli beyaz. Jamaikan sinekleri de agzinin tadini biliyormus. Yenmedik yerim kalmadi. Oldum bittim kasinmaktan. Ondan benekliyim iste. Turkiye’den sitma olmayayim diye buralara tasidigim sinek kovar sprey fos cikti. Yani yakinda “sitma oldum, imdat” diyen mesajim ulasabilir.
Yine de su dakika her seye gulumsuyorum, Jamaikalilarin hep soyledigi gibi: "Smile mon":)