Sağdan baktım, soldan baktım. Defalarca adaylarımı değiştirdim. Yayınlamak üzere birkaç yazıyı hep hazırda beklettim. Oradan buradan bir daha tarttım. Sonunda 11 finalistin yettiğine karar verdim. Günahı artık boynuma!...
Birkaç gün içinde Seçici Kurul oyları ile 2011 yılında Genç Gezginler Seyahat Bursu'nu almaya hak kazanan bursiyerler kesinleşecek (muhtemel 3 kişi).
Bursa destek olmak için hala şansınız var. Bir öğrencinin daha yola çıkabilmesi, 10 tane 60 Euro'nun yan yana gelmesine bakar! Lütfen bir kez düşünün, çorbada tuzum olsun derseniz benimle iletişime geçin.
Çeşitli sebeplerle elemek zorunda kaldığım ama her zaman hatırlayacağım başvuruların bazılarından alıntılar yapmak istiyorum;
Başak: "Yol özgürlüktür. Bir çeşit belirsizlik halidir. Bir karmaşanın içinde ruhumun deli divane koşup kan ter içinde yolun sonunda kendisini bulmasıdır. Dünyanın tüm renkleri arasından kendi rengini aramaktır yola çıkmak. Yaşamanın tüm mucizesini içinde barındırıyormuş gibi hissettirir bana. Gezdiğim gördüğüm yerlerdeki insanların canlıların günlük hayatlarına tanık olup onların yaşamından solumak gibisi yoktur. Başkalarına başka dünyalara adım atmaktır bana göre yollar ve aslında en güzeli sadece yolda olmaktır... Yollarda olmanın tadını bana, her yola çıkışım ve geri dönüşümde yüreğimde biriktirdiklerim anlattı."
Gün: "Akademik olarak bulaştığım uluslararası ilişkenliği bir yana bırakırsam, beni asıl heyecanlandıranın ayak bastığım coğrafyalarda duyduğum, gördüğüm, okuduğum, tattığım ve dokunduklarımın bende bırakacağı izler. Çevre kirliliği yaratmayan bir çeşit tüketim gibi: Kültür tüketiciliği. Hafızam da tüm bu anılarımı zapt etmeye çalışan organik bir winzip klasörü. Bu süreçteki asistanlarım da sayfalarını eskittiğim ıspanak rengi pasaportum ve odamın duvarında raptiyelerden delik deşik olmuş kallavi dünya haritam. Gidip görmek işin ilk etabı. Ziyaret ettiğim coğrafyalar birer film seti aslında. 'İcatlar' ya ihtiyaçtan ya meraktan doğuyor madem, gittiğim yerin eşrafı nedir ne değildir, nasıl uyur, nasıl eğlenir, nasıl öfkelenir, kurguyu ‘dekora’ nasıl uyarlarlar, çevreye ne derece yansıtırlar bunları sorarım kendime. Sonra ‘İyi bir yolculuk sorulara cevap vermez, onları yenileriyle değiştirir' dediğini hatırlarım çok sevdiğim bir yazarın (Ece Temelkuran, Ağrının Derinliği) ve bunca senedir soru listem neden Çeşme otobanına dönmüştür daha iyi anlarım."
Özge: "Gezmek öyle güzel bir şeydir ki; hep gezip yeni, farklı yerler görmüş insanlara bakarım, resimlerine de. Yüzlerinde hep, bir bişeyler başarmış olma hissi görürüm. Özgüven yaratır görmek. O benden daha çok yaşamış gibi gelir bana. Daha bir insan gibi... / Allah’ım diyorum içimden şu an, duyamıyorsunuz tabi ki siz, ama ben hala söylüyorum. Nasıl dayanabiliyorum böyle, her şey aynıyken, her gün aynı insanları görüp aynı aktiviteleri yaparken? Nasıl katlanıyorum, nasıl kaçıp gitmiyorum?"
Büşra: "Sahra Çölü’ndeki animatör(!) 14 yaşındaki Berber çocuklara göre 'paralı turist', sıkça ya yumurta ya makarna yediğimi gören yan komşum Portekizli David’e göre biraz züğürdüm. Üsküp’teki arkadaşım Bobi’ye göre zalim Türklerin torunu, Yunanlı Evangeliz’e göre politikacıların oyununa gelen iki ülkeden birinin vatandaşıyım. Viyanalı Paul’le operaya gitmekten, Berlinli Theda ile duvar hakkında konuşmaktan zevk alanım. Şilili Luis Carlos’un tanıdığı ilk Türk, İspanyol Mariana’nın okul dedikodularını paylaştığı arkadaşıyım. İtalyan Franco’nun Fransızca pratiği yaptığı kişiyim. İsveç’te yaşayan Cem’in etkilediği, Prag’daki turist rehberinin beraber video kaydettiğiyim. Kolombiyalı Sergio’nun yörelerine özgü kızarmış karınca ikramını coşkuyla kabul eden arkadaşı, İngiliz Sarah’ya oryantal dans öğretmeniyim. Ben yolculukları seven, her yolculuktan hafızası dolmuş bir fotoğraf makinesi ve alınmış bir sürü notla dönenim. Gittiği her yerin yemeklerini denemeye, insanlarıyla konuşmaya, şehirlerin gecesini gündüzünü yaşamaya çalışanım. Bir türlü iştahı kapanmayan, ne kadar okusa, izlese, görse, dinlese de hep daha fazlasını isteyenim. Pek çok genç gibi, dünyayı gezmeyi düşleyen ve şanslı azınlıktan olup bu düşünü gerçekleştirmeye başlamış olanım. Ben, 'ben' demeyi sevmeyen, ama bu yazıda çok dediğinin farkında olan, bu bursu almayı çok isteyen ama almazsa da bir başkası hayalini gerçekleştirmeye bir adım daha yaklaştı diye sevineceği şüphe götürmeyenim. İşte ben böyle bir insanım."
Gizem: "Doğduğumdan beri toplum bana yaşamak için bir mücadele vermek zorunda olduğumu, insanlarla kurduğum ilişkilerin eğer benim için bir çıkarı yoksa önemsiz olduğunu empoze etti hep. İçimdeki çocuksa tam tersine yaşamanın günlük ihtiyaçlarımı idame ettirmek olmadığını ve başka insanların benden daha önemli olabileceğini ve sevilebileceklerini söyledi. İşte ben o masal diyarlarına yanıma bu küçük çocuğu da alıp gitmek istiyorum."
Şengül: "Seyahat planım yok, ama hayalini kurduğum anlar var aklımda; Prag'da sabahın ilk ışıklarında yeni uyanan kentin mahmurluğunu görerek resimlerini gördüğüm meydanında kafelerin olduğu taş köprüden geçerken yanımdan hızla geçen bir bisikletli gazetecinin düşürdüğü gazeteyi alıp göz atarak yavaşca yürüyorum kapılarını açan kafelere doğru ve bir kez daha o puslu havaya bakıp geceden kalmış yağmurlu havayı içime çekiyorum... Fransa'da her yere parfüm kokusu sinmiş sokaklarda kokuların hangi dükkandan geldiğini ayırt etmeye çalışarak ilerliyorum Eyfel Kulesi'ne doğru... İspanya'da Endülüs bölgesindeyim bir festival, eğlence var mı bu ay diye sokak ilanlarına bakarak şen kahkahalar eşliğinde yol alıyorum."
Ezgi: "Bütün yollardan önce, ben içimdeki yolculuğun yolcusuyum. Kendimle tanıştım, kendimle selamlaştım, içimle buluştum. Hayatımdaki tüm korkulardan adım adım sıyrılarak ilerliyorum, ilerledikçe yolum açılıyor, sevgiye yakınlaşıyorum. Sevgi oluyorum. Kötü gibi görünen her olayın aslında nasıl da benim hayrıma olduğunu hala ilk günkü heyecanla en derinimde yaşayarak anlıyorum. Aslında hep yoldayız ve yollar hiç bitmiyor. / Ben şimdi, Küçük Prens gibi yeni şeyler öğrenmek için yola koyulmak istiyorum. Ben şimdi, Küçük Kara Balık misali, bir gece heyecan içinde annemi uyandırarak 'Anne ben derenin sonunu görmek istiyorum ve bu sabah gün doğar doğmaz yollara koyulacağım' demek istiyorum. Şimdi ben, Martı Jonathan gibi sınırları aşma cesaretini göstererek uçmak istiyorum. Korkusuzca, kendimle buluşmak için. Çünkü en iyi yollar insanı kendine yakınlaştırır."
Berfun: "Hayatım boyunca hep bir Tuba ağacı gibi hissettim. Benim köklerim yerde değil, gökteydi. Bir yere aitsizliğim köklerimin gökyüzüne bakmasından gelirdi. Tezer Özlü gibi hep gitmek, gitmek isterdi içim. Ama çocuktum, gidemezdim. Yollara duyduğum özlem belki de bir yere ait olma isteğimden kaynaklanıyordu..."
Samet: "Gece kimseye hissettirmeden usulca biniyor bisiklete ve çıkıyorum yollara. Sıradan bir günün anlamsız hızı, karmaşası içinde sinir küpü olmuş zihnimin, tamamlanan her pedal hareketiyle biraz daha sakinleştiğini, dertten tasadan uzaklaştığını hissediyorum. Ne güzel bir duygu bu; bugüne değin rahatlık duyumsamasını bu denli yaşatan başka bir şey görmedim! Artık kararım kesin: Bisiklet bir spor ya da bakkala çakkala giderken kullanılan basit bir araç olmamalı, olamaz. Onu daha öte bir noktada konumlandırmalı. Artık benim için bisiklet, ısrarla mücadeleyi sürdürdüğüm bu karanlık dünyada, sıkı sıkıya sarıldığım ve birilerinin kafasına balta gibi indireceğim, postmodern bir savaş silahıdır! Bisiklet spor aracının ötesinde bir söz söyleme, hatta tavır koyma nesnesi olmalı!"
Göktuğ: "Bugün aldığım mükemmel bir haberi sizin gibi bir gezgin destekçisiyle paylaşmayı borç bildim kendime. Bundan 1 ay önce Fish Card'ın hayalleri gerçekleştirmeyi vaad eden yarışmasına katılmıştım. Hayalim tabi ki dünya turuydu. Sonuçlar bugün açıklandı ve kazanmışım. Sizin de sık sık belirttiğiniz gibi gezmek isteyen her türlü kendi fırsatını yaratabiliyor, yeter ki istesin çabalasın, biraz da şanslı olsun:) Ağustos'un ortalarında tezimi bitirdikten sonra yola çıkmayı düşünüyorum. Eğer isterseniz yolculuğumu devrialem.tumblr.com'dan takip edebilirsiniz. Tabi bu durumda artık GGSB'ye de ihtiyacım kalmadı:) Hakkını verecek diğer gezginlerin hayatını renklendirmesi umuduyla..." (Göktuğ, GGSB'11 finalistlerinden biri olacaktı. Ben onun adına acayip sevindim!).
Nurullah: "Şöyle bir hayal kurdum kendi kendime; Paris'teyim ben şu an, etrafımdaki onlarca milletten insan, herkes hayallerini gerçekleştirmeye gelmiş, birazdan Eiffel çıkcak karşıma, altında klasik "ey eiffel sen mi büyüksün ben mi" pozunu vereceğim."
Kıvanç: "Maviden yola çıkmak, rüzgarın estiği yöne gitmek toprağın kokusunu takip ederek yağmurda ıslanmak; bazense gün doğumundan batımına kadar yollarda bulmak kendimi. Kısaca yollarda olmak kimseye hesap vermeden dolaşmak. Teyzelerin 'nereye gidiyorsun böyle aceleyle?” sorusuna 'bu yol nereye çıkıyorsa oraya teyzeciğim' demek. O teyzelerden bir bardak su içip yola devam etmek. Bunları niye söyledim, bunlar benim özgürlüğüm çünkü."
Derin: "Yolların hep acı verdiği yerlerde geçti çocukluğum. Ardından savruldum benzer iklime sahip bir kente yine sevemedim yolları. Denizi ilk defa İstanbul’da gördüm. Sonra çıktığım her yolculuğun bir bedeli vardı. / Tüm bunlar işte gecen sene benim Kaş tatilimin güzel geçmesini hazırlayan nedenlerdi. 4 kişiydik, çok iyi anlaşırdık, parasızdık ve peynir gibi beyazdık. Sonra Ankara’dan yola çıktık, 20 saat sonra Kaş’a vardığımızda gece kamp alanına koşup çantaları yere atıp denize atladığımda tüm hayatım boyunca yaşayabileceğim en güzel duygu bu dedim. Sonra paramız az olduğu için her gün ekmek arası peynir domates yedik ama çok gezdik. Ne kadar güzel olursa da eksikti ve bitirilmeyen her iş bende gerginlik yaratır. O yüzden bu yaz geri kalanını tamamlayıp Fethiye'den de denize girmek istiyorum." (Derin'in kısacık yazısı beni en etkileyen yazılardan biriydi. Fethiye'de birkaç otele yazdım, Derin ve arkadaşlarına birkaç gün ücretsiz konaklama imkanı sağlayıp sağlayamayacaklarını sordum. Henüz yanıt gelmedi).
Hangi birinden alıntı yapayım, kalbimde yer etmiş çok satır var...
Bursu alamamış/alamayacak olsalar da, seyahat etmeye ihtiyaç duyan her gencin, özledikleri yollarla bir gün buluşmalarını yürekten diliyorum.
Birkaç gün içinde Seçici Kurul oyları ile 2011 yılında Genç Gezginler Seyahat Bursu'nu almaya hak kazanan bursiyerler kesinleşecek (muhtemel 3 kişi).
Bursa destek olmak için hala şansınız var. Bir öğrencinin daha yola çıkabilmesi, 10 tane 60 Euro'nun yan yana gelmesine bakar! Lütfen bir kez düşünün, çorbada tuzum olsun derseniz benimle iletişime geçin.
Çeşitli sebeplerle elemek zorunda kaldığım ama her zaman hatırlayacağım başvuruların bazılarından alıntılar yapmak istiyorum;
Başak: "Yol özgürlüktür. Bir çeşit belirsizlik halidir. Bir karmaşanın içinde ruhumun deli divane koşup kan ter içinde yolun sonunda kendisini bulmasıdır. Dünyanın tüm renkleri arasından kendi rengini aramaktır yola çıkmak. Yaşamanın tüm mucizesini içinde barındırıyormuş gibi hissettirir bana. Gezdiğim gördüğüm yerlerdeki insanların canlıların günlük hayatlarına tanık olup onların yaşamından solumak gibisi yoktur. Başkalarına başka dünyalara adım atmaktır bana göre yollar ve aslında en güzeli sadece yolda olmaktır... Yollarda olmanın tadını bana, her yola çıkışım ve geri dönüşümde yüreğimde biriktirdiklerim anlattı."
Gün: "Akademik olarak bulaştığım uluslararası ilişkenliği bir yana bırakırsam, beni asıl heyecanlandıranın ayak bastığım coğrafyalarda duyduğum, gördüğüm, okuduğum, tattığım ve dokunduklarımın bende bırakacağı izler. Çevre kirliliği yaratmayan bir çeşit tüketim gibi: Kültür tüketiciliği. Hafızam da tüm bu anılarımı zapt etmeye çalışan organik bir winzip klasörü. Bu süreçteki asistanlarım da sayfalarını eskittiğim ıspanak rengi pasaportum ve odamın duvarında raptiyelerden delik deşik olmuş kallavi dünya haritam. Gidip görmek işin ilk etabı. Ziyaret ettiğim coğrafyalar birer film seti aslında. 'İcatlar' ya ihtiyaçtan ya meraktan doğuyor madem, gittiğim yerin eşrafı nedir ne değildir, nasıl uyur, nasıl eğlenir, nasıl öfkelenir, kurguyu ‘dekora’ nasıl uyarlarlar, çevreye ne derece yansıtırlar bunları sorarım kendime. Sonra ‘İyi bir yolculuk sorulara cevap vermez, onları yenileriyle değiştirir' dediğini hatırlarım çok sevdiğim bir yazarın (Ece Temelkuran, Ağrının Derinliği) ve bunca senedir soru listem neden Çeşme otobanına dönmüştür daha iyi anlarım."
Özge: "Gezmek öyle güzel bir şeydir ki; hep gezip yeni, farklı yerler görmüş insanlara bakarım, resimlerine de. Yüzlerinde hep, bir bişeyler başarmış olma hissi görürüm. Özgüven yaratır görmek. O benden daha çok yaşamış gibi gelir bana. Daha bir insan gibi... / Allah’ım diyorum içimden şu an, duyamıyorsunuz tabi ki siz, ama ben hala söylüyorum. Nasıl dayanabiliyorum böyle, her şey aynıyken, her gün aynı insanları görüp aynı aktiviteleri yaparken? Nasıl katlanıyorum, nasıl kaçıp gitmiyorum?"
Büşra: "Sahra Çölü’ndeki animatör(!) 14 yaşındaki Berber çocuklara göre 'paralı turist', sıkça ya yumurta ya makarna yediğimi gören yan komşum Portekizli David’e göre biraz züğürdüm. Üsküp’teki arkadaşım Bobi’ye göre zalim Türklerin torunu, Yunanlı Evangeliz’e göre politikacıların oyununa gelen iki ülkeden birinin vatandaşıyım. Viyanalı Paul’le operaya gitmekten, Berlinli Theda ile duvar hakkında konuşmaktan zevk alanım. Şilili Luis Carlos’un tanıdığı ilk Türk, İspanyol Mariana’nın okul dedikodularını paylaştığı arkadaşıyım. İtalyan Franco’nun Fransızca pratiği yaptığı kişiyim. İsveç’te yaşayan Cem’in etkilediği, Prag’daki turist rehberinin beraber video kaydettiğiyim. Kolombiyalı Sergio’nun yörelerine özgü kızarmış karınca ikramını coşkuyla kabul eden arkadaşı, İngiliz Sarah’ya oryantal dans öğretmeniyim. Ben yolculukları seven, her yolculuktan hafızası dolmuş bir fotoğraf makinesi ve alınmış bir sürü notla dönenim. Gittiği her yerin yemeklerini denemeye, insanlarıyla konuşmaya, şehirlerin gecesini gündüzünü yaşamaya çalışanım. Bir türlü iştahı kapanmayan, ne kadar okusa, izlese, görse, dinlese de hep daha fazlasını isteyenim. Pek çok genç gibi, dünyayı gezmeyi düşleyen ve şanslı azınlıktan olup bu düşünü gerçekleştirmeye başlamış olanım. Ben, 'ben' demeyi sevmeyen, ama bu yazıda çok dediğinin farkında olan, bu bursu almayı çok isteyen ama almazsa da bir başkası hayalini gerçekleştirmeye bir adım daha yaklaştı diye sevineceği şüphe götürmeyenim. İşte ben böyle bir insanım."
Gizem: "Doğduğumdan beri toplum bana yaşamak için bir mücadele vermek zorunda olduğumu, insanlarla kurduğum ilişkilerin eğer benim için bir çıkarı yoksa önemsiz olduğunu empoze etti hep. İçimdeki çocuksa tam tersine yaşamanın günlük ihtiyaçlarımı idame ettirmek olmadığını ve başka insanların benden daha önemli olabileceğini ve sevilebileceklerini söyledi. İşte ben o masal diyarlarına yanıma bu küçük çocuğu da alıp gitmek istiyorum."
Şengül: "Seyahat planım yok, ama hayalini kurduğum anlar var aklımda; Prag'da sabahın ilk ışıklarında yeni uyanan kentin mahmurluğunu görerek resimlerini gördüğüm meydanında kafelerin olduğu taş köprüden geçerken yanımdan hızla geçen bir bisikletli gazetecinin düşürdüğü gazeteyi alıp göz atarak yavaşca yürüyorum kapılarını açan kafelere doğru ve bir kez daha o puslu havaya bakıp geceden kalmış yağmurlu havayı içime çekiyorum... Fransa'da her yere parfüm kokusu sinmiş sokaklarda kokuların hangi dükkandan geldiğini ayırt etmeye çalışarak ilerliyorum Eyfel Kulesi'ne doğru... İspanya'da Endülüs bölgesindeyim bir festival, eğlence var mı bu ay diye sokak ilanlarına bakarak şen kahkahalar eşliğinde yol alıyorum."
Ezgi: "Bütün yollardan önce, ben içimdeki yolculuğun yolcusuyum. Kendimle tanıştım, kendimle selamlaştım, içimle buluştum. Hayatımdaki tüm korkulardan adım adım sıyrılarak ilerliyorum, ilerledikçe yolum açılıyor, sevgiye yakınlaşıyorum. Sevgi oluyorum. Kötü gibi görünen her olayın aslında nasıl da benim hayrıma olduğunu hala ilk günkü heyecanla en derinimde yaşayarak anlıyorum. Aslında hep yoldayız ve yollar hiç bitmiyor. / Ben şimdi, Küçük Prens gibi yeni şeyler öğrenmek için yola koyulmak istiyorum. Ben şimdi, Küçük Kara Balık misali, bir gece heyecan içinde annemi uyandırarak 'Anne ben derenin sonunu görmek istiyorum ve bu sabah gün doğar doğmaz yollara koyulacağım' demek istiyorum. Şimdi ben, Martı Jonathan gibi sınırları aşma cesaretini göstererek uçmak istiyorum. Korkusuzca, kendimle buluşmak için. Çünkü en iyi yollar insanı kendine yakınlaştırır."
Berfun: "Hayatım boyunca hep bir Tuba ağacı gibi hissettim. Benim köklerim yerde değil, gökteydi. Bir yere aitsizliğim köklerimin gökyüzüne bakmasından gelirdi. Tezer Özlü gibi hep gitmek, gitmek isterdi içim. Ama çocuktum, gidemezdim. Yollara duyduğum özlem belki de bir yere ait olma isteğimden kaynaklanıyordu..."
Samet: "Gece kimseye hissettirmeden usulca biniyor bisiklete ve çıkıyorum yollara. Sıradan bir günün anlamsız hızı, karmaşası içinde sinir küpü olmuş zihnimin, tamamlanan her pedal hareketiyle biraz daha sakinleştiğini, dertten tasadan uzaklaştığını hissediyorum. Ne güzel bir duygu bu; bugüne değin rahatlık duyumsamasını bu denli yaşatan başka bir şey görmedim! Artık kararım kesin: Bisiklet bir spor ya da bakkala çakkala giderken kullanılan basit bir araç olmamalı, olamaz. Onu daha öte bir noktada konumlandırmalı. Artık benim için bisiklet, ısrarla mücadeleyi sürdürdüğüm bu karanlık dünyada, sıkı sıkıya sarıldığım ve birilerinin kafasına balta gibi indireceğim, postmodern bir savaş silahıdır! Bisiklet spor aracının ötesinde bir söz söyleme, hatta tavır koyma nesnesi olmalı!"
Göktuğ: "Bugün aldığım mükemmel bir haberi sizin gibi bir gezgin destekçisiyle paylaşmayı borç bildim kendime. Bundan 1 ay önce Fish Card'ın hayalleri gerçekleştirmeyi vaad eden yarışmasına katılmıştım. Hayalim tabi ki dünya turuydu. Sonuçlar bugün açıklandı ve kazanmışım. Sizin de sık sık belirttiğiniz gibi gezmek isteyen her türlü kendi fırsatını yaratabiliyor, yeter ki istesin çabalasın, biraz da şanslı olsun:) Ağustos'un ortalarında tezimi bitirdikten sonra yola çıkmayı düşünüyorum. Eğer isterseniz yolculuğumu devrialem.tumblr.com'dan takip edebilirsiniz. Tabi bu durumda artık GGSB'ye de ihtiyacım kalmadı:) Hakkını verecek diğer gezginlerin hayatını renklendirmesi umuduyla..." (Göktuğ, GGSB'11 finalistlerinden biri olacaktı. Ben onun adına acayip sevindim!).
Nurullah: "Şöyle bir hayal kurdum kendi kendime; Paris'teyim ben şu an, etrafımdaki onlarca milletten insan, herkes hayallerini gerçekleştirmeye gelmiş, birazdan Eiffel çıkcak karşıma, altında klasik "ey eiffel sen mi büyüksün ben mi" pozunu vereceğim."
Kıvanç: "Maviden yola çıkmak, rüzgarın estiği yöne gitmek toprağın kokusunu takip ederek yağmurda ıslanmak; bazense gün doğumundan batımına kadar yollarda bulmak kendimi. Kısaca yollarda olmak kimseye hesap vermeden dolaşmak. Teyzelerin 'nereye gidiyorsun böyle aceleyle?” sorusuna 'bu yol nereye çıkıyorsa oraya teyzeciğim' demek. O teyzelerden bir bardak su içip yola devam etmek. Bunları niye söyledim, bunlar benim özgürlüğüm çünkü."
Derin: "Yolların hep acı verdiği yerlerde geçti çocukluğum. Ardından savruldum benzer iklime sahip bir kente yine sevemedim yolları. Denizi ilk defa İstanbul’da gördüm. Sonra çıktığım her yolculuğun bir bedeli vardı. / Tüm bunlar işte gecen sene benim Kaş tatilimin güzel geçmesini hazırlayan nedenlerdi. 4 kişiydik, çok iyi anlaşırdık, parasızdık ve peynir gibi beyazdık. Sonra Ankara’dan yola çıktık, 20 saat sonra Kaş’a vardığımızda gece kamp alanına koşup çantaları yere atıp denize atladığımda tüm hayatım boyunca yaşayabileceğim en güzel duygu bu dedim. Sonra paramız az olduğu için her gün ekmek arası peynir domates yedik ama çok gezdik. Ne kadar güzel olursa da eksikti ve bitirilmeyen her iş bende gerginlik yaratır. O yüzden bu yaz geri kalanını tamamlayıp Fethiye'den de denize girmek istiyorum." (Derin'in kısacık yazısı beni en etkileyen yazılardan biriydi. Fethiye'de birkaç otele yazdım, Derin ve arkadaşlarına birkaç gün ücretsiz konaklama imkanı sağlayıp sağlayamayacaklarını sordum. Henüz yanıt gelmedi).
Hangi birinden alıntı yapayım, kalbimde yer etmiş çok satır var...
Bursu alamamış/alamayacak olsalar da, seyahat etmeye ihtiyaç duyan her gencin, özledikleri yollarla bir gün buluşmalarını yürekten diliyorum.
3 yorum:
yazı üzerine 2 kişiden daha destek geldi, heyyo.
hadi eşinize dostunuza bursttan bahsedin, birazcık daha kaynak yaratalım:)
kız öğrencilere pozitif ayrımcılık yapılmalı mı demişsiniz . ne yazık ki öyle çok güçlü bir aday görmediğimden finalistlerden bence cinsiyet seçim kıstası dışarısında bırakılmalıdır. he bir de bence adil olması açısından iki gökhan da burs için ayrı ayrı değerlendirilmeli; bence ikisi de ayrı ayrı hak ediyor bursu.
sahsen ben bir kiz ogrencinin burstan faydalanmasi taraftariydim, ama anket sonuclarini da dikkate alacaktim tabi. secici kurul uyelerinin 3/4'unden puanlamalari geldi. pozitif ayrimcilik yapmaya gerek kalmayacak gibi gorunuyor.
final degerlendirme sureci sasirtici sekilde ilerliyor. bir kisinin 12 puan verdigi adaya, baska bir kisi 1 puan verebiliyor. belli ki, son ana kadar bursiyerler kesinlesmeyecek.
Yorum Gönder