23 Haziran, 2011

pabucu yarıım, çık dışarıya oynayalııım

Bir önceki yazıya ben de bir yorum yapayım derken, yanıtı uzattım da uzattım. Buraya taşalım madem:)

Bazen gönderilen mesajlara hayret ettiğim doğru (Bknz: Mektup 4). "3.5 yıldır konuyu böyle mi araştırıyorsun hocam? Senin yolun yol değil" demeyi istemedim mi o örnekte, istedim. Pansiyon için fiyat soran kişilere "Nerede olduğu hiç mi mühim değil bu pansiyonun? Fiyat makulse kalacak mısın?" diye sorasım da geliyor. Yine de garip pansiyon mektuplarını, yazarlarını aşağılamak için paylaşmıyorum. Ben hiç mi şaptilik yapmıyorum, illa ki yapıyorumdur. Birileri de benim şaptiliklerimi Nasreddin Hoca fıkrası gibi anlatsın.

Sanırım görünür kılmak istediğim (yorumlarda geçen muhakeme kabiliyetsizliği ve beyinsizlik değil); 'sense of humor' ve oyun arayışı noksanlığı… Oyuna icabet eden numunelik arkadaş da "yalnız bir erkeğim"e bağlamış durumu, oynadığıma değmez ayol:P

Arada ayağınıza bi top düşer. Topa bi tarafınızı dönebilir ve 'ağır' hayatınıza devam edebilirsiniz. Ama topu 2 kere sektirip oyuna katılacak biri var mı diye bakmak da bi seçenek. Halim varsa, benim denemeye değer bulduğum bir seçenek.

Bire bir alakalı değil; ama aklıma gelen, sandıktan 2 anı size.

İkibinlerin başı. O zaman bir reklam ajansında çalışıyorum. Ajansa üzerinde "Haluk Levent/ posta no: XX/ İstanbul" yazan bir mektup yanlışlıkla gelmiş. Lüzumsuz İşler Müdürü olduğumdan bana verdi mektubu sekreter, ne yapalım diye. Postacı bulamamış, ben nasıl buliim Haluk Levent'i? Ee, haliyle açtım okudum. Liseli bir oğlan: "Sevdiğim kız sizin en büyük hayranınız. Noluuuur, onu bi kere arayın, benim onu sevdiğimi söyleyin, sizden etkilenir" diye yalvarıyor. Verdiği numaradaki kızı aramaya ve iletişim becerilerimi konuşturmaya karar verdim (elime mi yapışır?:)). "Kızım, bu oğlan sana hasta, bundan iyisini mi bulcan, bi dolu uğraşmış bak" filan dedim. İki gün sonra oğlandan "işlem tamam" şeklinde bir açıklama mesajı geldi, sevindim. Aradan yıllar geçti ve bir gün Haluk Levent'in yolu Pansiyon'dan geçti. Onun adına gerçekleştirdiğim bu zorlu görevi anlattım, beraber güldük. Genç aşıklar ya da Haluk bu olayı hatırlar mı, pek sanmam. Ben hatırlıyorum ve hala kendimle eğleniyorum. Olayımız bu. Yoktan hikaye yaratmak.

Benzer yıllar, aynı ajans, bu sefer anlaşılamayan bir telefon. Aynı sekreter X firmasının reklam filmiyle ilgili arayan ve kime aktaracağını bilemediği beyi, bendenize bağladı. X firması müşterimiz değil, bahsettiği işle alakamız yok, belli ki hatlar karışmış. Z Bey'in alakasız bir ajansı aradığını anladım ve niyeyse kendisine yardımcı olasım tuttu. Üşenmedim X firmasının pazarlamasında çalışmakta olan arkadaşımı arayıp Z Bey'in ulaşmaya çalıştığı ajansın hangisi olduğunu öğrendim, o bilgiyi de Z Bey’e sms attım (yine aynı mazeret; elime mi yapışır?:). Aradan 1-2 hafta geçti, beklenmedik bir telefon. Tamamen unuttuğum Z Bey, "Yarın yeni filmim Yazgı'nın galası var. Sizi davet etmek ve uğraştığınız için teşekkür etmek istedim" diyor. Ancak o an Z Bey'in Zeki Demirkubuz olduğunu anladım. O vakit davetine icabet edememiş olsam da, yazgımızda varsa:), bir gün nasılsa denk geliriz (biraz dürtmeden de zarar gelmez tabi:)) ve nazik 2 kelamdan ötesini ederiz diye düşünüyorum.

Diyeceğim şudur ki sevgili okurlar, hayat sıkıcı. Neşelenmek için, daha çok bahçeye çıkmalı ve oyun oynamalı.

3 yorum:

selinsecen.com dedi ki...

Oyun oynamak için de kapasite gerekmez mi peki?
Ben bir önceki yazınızda bir link vermiştim, orada bahsi geçen restoranın avukatlığını yapan hanıma kendimce komik cevaplar vermiştim ama anlamaktan fersah fersah uzak olduğu için sonunda delirtti, sevimsiz bir cevap aldı.
Keşke anlasalar da, sizin dediğiniz gibi oyun oynamak için yeni alanlarımız olsa... Ben bu konuda çok umutlu değilim açıkçası.

ozlem dedi ki...

zevkli bir oyun icin, kapasite lazim tabii. ama kapasiteyi anlamak icin de once bi koklamak lazim.

sizin vakada dialog gereksiz uzamis, tatsiz olmus. boyle durumlarda en iyisi kestirip atmak sanirim. iletisemiyorsak da iletisemiyoruzdur:)

Kemal Kaya dedi ki...

Gili Adasında yatağın altında giden su şişemi almak için uğtaştığımda elime bir kartpostal poşeti geldi. Birisi yazılmış, diğeri boş. Kartpostalların üzerinde şahane bir Brobodur fotoğrafı var.

Tuttum kartpostalın üzerine kısa bir not ve e-mail adresimi yazıp gönderdim üzerindeki adrese, Endonezya'dan İspanya'ya. Ne arayan oldu ne soran. Halbuki böylesi tesadüfler bana ilginç gelir.

Diğer kartpostalı doldurup annemlere gönderdim.

Bu arada senin pansiyon şahane görünüyor. Uzun süre gözümün önüne sıkça gelen linki tıklamıyordum. Bir yerlerdeki bir pansiyonun web sayfası diye düşünmüştüm. Hep gezgin sitelerinde karşıma çıkıyordu. Bir gün bir bakayım dedim şuna. Odur budur bakakaldım.

Sevgiler